Röportaj: Türkiye Tekel Bayileri Platformu Başkanı Özgür Aybaş

Türkiye Tekel Bayileri Platformu ne zaman ve hangi amaçlarla kurulmuştur ve ne gibi etkinlikler yapmaktadır kısaca bilgi verebilir misiniz?

Bu platform 2016 yılında kurulmuştur. Kuruluş amacına baktığımızda, sektörde yaşanan mesleki baskılar ve verilen cezalar, haksız rekabetin zirve yapması ve ticari anlamda iş geliştirilmesi bizleri bir araya getirme zorunluluğu kıldı ve bu amaçla platformumuzu oluşturduk. Bu bağlamda gerçekleştirdiğimiz birçok eylem ve protesto etkili oldu.

 

İlk soruma biraz geriye giderek başlamak istiyorum, 2013 yılında gelen 22.00’dan sonra alkol satışının yasaklanması ile başlayan süreç tekel esnafını nasıl etkiledi ve sadece bu yasak özelinde etkilemeye nasıl devam ediyor? Son olarak bu yasağı uyulmaması halinde kesilecek para cezasında rekor bir artışa gidildi. Bu sorunun biraz detayına girmek istiyorum, bu yasak vatandaş ve esnaf 22.00’den sonra alkol satışı konusunda karşı karşıya getirdi. 22.00’den sonra alkol satışı yapmak istemeyen esnaf ile almak isteyen vatandaşlar oluyor, zarar gördünüz mü hiç ya da platformunuz bu konuda herhangi bir veriye sahip mi? Aynı soruyu sahte polis ve zabıta kılığında gelen dolandırıcılar için de yineliyorum, 320 bin lira gibi, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu yasaklar birçok meslektaşımızı mağdur etmiştir: Tutulan tutanaklar, cezalar ve baskılar bizleri sadece tüketici ile değil kolluk kuvvetleriyle de karşı karşıya getirmiştir. Keyfî uygulamalar, tacizler, tüketici tehditleri, hepsi topyekûn bir sorundur. Tekel bayileri arasında da kapanma saatine riayet etmeme durumu söz konusu olduğundan haksız bir rekabet ortamı oluşmaktadır ve bu durum bölgeye göre değişkenlik göstermektedir. Örneğin, barların olduğu bir caddede büfe işletiyorsunuz ve barlarda 24 saat açık alkol satışı bazen yasadışı. Perakende kapalı şişede içki satışı haksız rekabeti doğurmuştur. Ege ve Akdeniz’de havanın 21.00 civarı kararması ve saat 22.00’de alkol satış yasağının uygulanması turizm bölgelerinde turistleri ve yerli halkı mağdur etmiştir. Bu yapılan özel yaşama yeme içme kültürüne otoritenin direk müdahalesidir. Ülke genelinde rüşvet alan, ceza yazmak için büfe sahiplerine şantaj yapan birçok kolluk kuvveti ifşa edilmiş ve görevlerinden alınmıştır, soruşturması devam eden kolluk kuvvetleri vardır. Çok iyi yere değinmişsiniz, sahte polis kılığında gelen ve rüşvet isteyen birçok kişi meslektaşlarımız tarafından tespit edilip emniyet güçlerine teslim edilmiştir. Bu süreç hem böyle şeylerin yaşanması gibi suistimale açıktır hem de kaçakçılığın önünü açmaktadır. Saat 22.00’den sonra sadece alkol satmıyoruz çoğumuzun dükkanında şarküteri meşrubat manav reyonu var, müşteri alkol almak istiyor yasak diyorsun tehdit ediliyorsun. Satsan ceza, satmasan bela! Bizlerin ruhsat saati gece 00:00 veya 01:00 e kadar böyle bir paradoksun içindeyiz. Son düzenlemede cezalarda en alt sınır 63 bin TL, en üst sınır ise 320 bin TL: Bu resmen dükkânın anahtarını alıp kapatma yasasıdır.

 

İkinci konu olarak sözü direkt en güncel soruna getirmek istiyorum, pandemi kapsamında 22.00’den de önce çekilen dükkan kapanma saatleri ve sokağa çıkma yasağı olan günlerde alkol satış yasağın sizleri ekonomik olarak nasıl etkiledi? Dükkan kapanmaları, hacizler ve hatta sanırım intihar haberleri vardı basında? Bu soruyu birazcık açmak istiyorum, alkolün sosyal mesafeyi azaltıcı bir etkisi olduğu biliniyor ancak sokağa çıkma yasaklarında tüm kamusal alanlar kapalıyken herkesin evinde tüketeceği alkolün sosyal mesafe ile alakasını kuramıyorum. Sizce pandemi kısıtlamaları virüsle mücadelenden ziyade alkolle mücadele için kullanılıyor olabilir mi? Ne dersiniz?

Bizlerin çalışma saatlerimiz, ödemelerimiz, senetlerimiz ve kredilerimiz hepsi bu iş takvimine ve çalışma saatine göre yapıldı. Bu kısıtlamalı saatler genele vurulduğunda gün olarak ayda 10 güne tekabül etmektedir. Bu durum bizim işlerimizin düşmesine yol açtı. Ötelenemeyen ödemeler ve saat ve iş günü kaybından dolayı zorluklar yaşandı, buna bağlı olarak intihar eden meslektaşlarımız oldu, dükkanını kapatanlar oldu. Devletin bizlere herhangi bir desteği olmadı. Bizler devletin gözünde birinci sınıf esnaf grubuyuz aslında. Bizlerin cirolarını yükselten sigara satışıdır, onun da kar marjı belli. Üstelik en yüksek vergiyi veren esnaf grubuyuz. Alkol satışından alınan vergilerin yedi bakanlığın bütçesinden daha büyük olduğu Sayıştay tarafından geçenlerde açıklandı. Alkolün sosyal mesafeyi arttırdığını söyleyenlere soruyoruz: Yapılan mitinglerin, kongrelerin lebalep dolu olmasının sebebi alkol müdür? Tabii ki de değil. Uygulanan uygulamalar, yasaklar, kısıtlamalar; özellikle eğlence sektörü, bar, kafeler ve biz tekel bayilerine yapılan ideolojik baskıdan öte bir şey değildir. Zaten sokağa çıkma yasağı var belli saat aralığında, hafta sonlarında insanlar nasıl bir araya gelip sosyalleşecek? Avrupa’dan örnekler verildi, tamam. Kamusal alanda alkol tüketmenin birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de idari para cezası vardır lakin hiçbir Avrupa ülkesinde marketlerde alkol satışı yasağı yoktur. Zamanımız olsa ülke ülke konuşuruz burada fakat ülkemizde algı aldatması ve yetki saptırması yapılmaktadır. Mülki amirlikler tarafından ,genelgede olmayan yasaklar sağlıkla ilgili gösterilerek, bizlere odalar aracılığı ile mesaj atılıyor. Hatta yasaklar başladığında zincir marketlerde alkollü içki satışı serbestti ve fakat biz tekel büfelerine yasak geldi. Tepki gösterip sosyal medyada konu üzerine tag açıp sesimizi duyurunca İçişleri Bakanı Sayın Soylu hafta sonu tamamen alkol satışını yasakladı. Yasaklamadaki gerekçe haksız rekabet olarak gösterildi. Peki öyleyse manav, kasap, kırtasiye, tuhafiye, beyaz eşya ve elektronik sigarada haksız rekabet olmuyor mu? Tamamen saçma bir kısıtlama. Zincir marketlere tütün mamulleri satış yasağı geliyor, sigaradaki taban fiyat uygulaması alkol satışında neden olmuyor? Sigarada taban fiyat uygulaması vardır ama tavan fiyat yoktur. Alkolde ise ne taban ne tavan uygulaması vardır, serbest fiyat politikası uygulanması bizleri zincir marketlere boğdurma ver tüketicinin gözünde kazıkçı esnaf konumuna sokmaktadır, anlayacağınız bu yasalar zincir marketleri koruma yasasıdır.

 

Son bir soru sorup ardından ne yapılmalıdır konusuna geçmek istiyorum, alkole uygulanan yüksek vergiler, yasak saatlerinin genişlemesi derken bu durum insanları yasal yollardan alkol tüketmekten uzaklaştırıyor ve ortaya kaçak alkol ve kaçak alkole bağlı başta ölümler, sakat kalmalar ve karaborsa gibi sorunlar ortaya çıkıyor, sizce de böyle mi bu durum? Esnafı nasıl etkiliyor bu durum?

Alkole uygulanan yüksek vergilerin kaçak alkol kullanımının önünü açtığı aşikardır. Bunu bilmek için ekonomist olmaya ya da sektör adına yapılacak bir ankete bile gerek yok.  Tüketici çareyi evinde etil alkolden içilebilir alkol yaparak ya da merdiven altı diye tabir edilen yerlerden alkol tedarik ederek buluyor ve durumu böyle geçiştirmeye çalışıyor. Oysa tarihte örnekleri vardır: İnsanlar ispirto içmeye başlamışlardır. Kara borsa hortlamıştır. Dönemin başbakanı alkol fiyatlarını geri çekmek zorunda kalmıştır. Türkiye’de alkollü içki tüketimi düşüyor. 2020 yılında Türkiye’de toplam alkollü içki tüketimi bir önceki yıla göre 19 milyon 981 bin litre azalışla, 1 milyar 8 milyon 180 bin litreye geriledi. Geçen yıl en yüksek düşüş ise bira tüketiminde görüldü. Aslında bu gerçeği yansıtmamaktadır, çünkü edinilen veriler ve yapılan değerlendirmeler bandrollü ürünlerden ve vergisi peşin alınan satış üzerinden yapılmakta, oysa kaçak alkolün tutanağı olmadığı için tüketilen litre miktarı yanlış bilgidir.

Burada bir parantez açarsak, 1940’larda vatandaşı yüksek alkollü içeceklerden (Kibarca rakı demek oluyor!) uzaklaştırmak için, şarap ve bira gibi düşük alkollü içkilerin fiyatları düşürülürken rakının fiyatı aynı bırakılıyordu. Rakı diğerlerine göre pahalı olunca tüketimi yıllık 8 milyon litreden 5 milyon litreye kadar geriliyor. Bu süreçte şarap ve bira tüketimi haliyle yükselişe geçiyor. Buraya kadar “iyi, hoş…”. Fakat “yüksek alkol” arayan kitle rakıyı pahalı bulunca daha tehlikeli hobiler geliştirmeye başlıyor, mesela ucuz olan ispirto!
Hükümet ispirtonun yaygınlaşması ve bu yüzden ölümlerin yaşanması üzerine, 1947’de rakı fiyatında litre başına 1 liralık indirim yapılacağını duyuruyor ve ortalık karışıyor. Yüksek vergi ve sürekli gelen zamlar tüketiciyi ve bu işi yapan herkesi zor durumda bırakmıştır.

 

Peki sizce: Hem kaçak alkolle mücadele hem esnafın düştüğü ekonomik zordan çıkarma hem de pandemi ile mücadelede alkolü sosyal mesafeyi azaltıcı etkisinden doğabilecek zararları önlemek için neler yapılmadır, sizin çözüm önerileriniz nelerdir?

Siyasi partiler yönetimde belirleyici ve yönlendirici politikalar üreterek toplumun tamamının refah seviyesini yükseltmeye çalışırlar. Burada en önemli ölçüt insan faktörüdür. Çünkü yurttaşlar yöneticilerden hayatlarında aktif olarak belirleyici politikalar beklerken aynı zamanda uyum da isterler. Politikaların, kişilerin sosyal hayatlarında ayrıştırmaya yönelik düşünceleri doğuracak yapıda olması kabul edilebilir değildir. Sosyal anlamda toplumun ayrışması aynı zamanda ekonomik olarak da ayrışmayı beraberinde getirecektir. Alışık olduğumuz her kültürel farklılık bir bakıma bireylerin özgürlük alanlarını da göstermektedir. Nasıl ki Doğu ve Batı arasındaki kültürel farklılıklar, yurttaşların birbirleri arasındaki özgürlük ve eşitlik ilkesinin de en önemli göstergesiyse farklı coğrafyada kültürlerin uyumu, bireylerin toplum içindeki dengesini sağlayan en önemli göstergedir. Son günlerde alkollü içkiler üzerinden toplumun sosyal alışkanlıklarına müdahale edilmesi bu bağlamda önemlidir. Devletin negatif dışsallık modeli baz alınarak, alkolü içkiler üzerinde oluşturduğu baskı ve akabinde alkol tüketimini engellemeye yönelik yüksek vergiler, bireyleri kaçak ve yasal olmayan ürünlere yönlendirmektedir. Yüksek vergi uygulaması ile bireyin kendini alkolün vereceği zararlardan koruyacağı düşüncesi, sağlık sorunları göz önünde tutularak alkollü içkilere ve bu doğrultuda tüketicilere uygulanan politikalar 21. Yüzyıl’da çok fazla anlam ifade etmediği gibi doğru sonuçlar da doğurmadığı bilinmektedir. Alkollü içkilerin bireye verdiği zarar kendi hür seçiminden kaynaklıdır. Devlet elbette bireylerden kaynaklı zararların kamuoyuna vereceği zararın tanzim edilmesine karşılık önlem almakla mükelleftir. Zararın ortadan kalkmasına yönelik olarak kişilerin yaşamlarına müdahale etmek sizce ne kadar doğrudur? Alkol ile mücadeleye yönelik olarak bireylere yapılan baskıdan başka çalışmalar var mıdır? Alkol ile mücadele, vergi artırımı, ürüne ulaşımın engellenmesi, belirli saatlerde yasaklanarak çözüme ulaşılamaz. Mücadelenin temelinde insan olduğuna göre bunun için en mantıklı çözüm yolu eğitim ve öğretimdir. Bugün ülkemizde alkolizm oranı milyonlarda birken, işsizlik ve devamında yoksulluk sınırı yüzdeler ile ifade edilmektedir. Alkol kaynaklı idari ve kamusal suçlar binler seviyesinde oranlarda belirtilirken taciz, tecavüz, kadına şiddet, uyuşturucu kullanımı, kamuda usulsüzlük vb. suçlar yüzdelik dilimler ile ifade edilmektedir. Alkol muhakkak ki sağlığa zararlıdır. Aksini iddia etmek ve savunmak cahilliktir. Buna karşın, çarpık düzenden kaynaklı tüm olan bitenin faturasının alkol tüketenlere mahsup edilmesi adil değildir. Ek olarak alkolün bu denli kısıtlanması, belirli saat aralığına sıkıştırılması, reklam yasağı ve idari para cezaları ülkemizin, batı ülkeler nezdinde Orta Çağ zihniyetini temsil ettiğini göstermektedir. Ülkemizde oynanacak Euro Lig ve Şampiyonlar Ligi maçlarını da hesaba katarsak turizm sektörü de bu durumdan yara almaktadır. Alkol üretimine koyulan kotalar göz önünde bulundurulduğunda, alkol üreticilerinin de hayli zor durumda olduğunu düşünmek yersiz olmayacaktır. Dünya üzüm rezervi ve  şarap piyasası bu durumdan en çok etkilenen taraflardır ve dünyada ilk beşe giren üzüm çeşitlerimiz doğru olmayan politikalar yüzünden yara almaktadır

Türkiye’deki yeni düzenlemelerle dünyadaki düzenlemeleri karşılaştırıldığında en yakın uygulamalar İskandinav ülkelerinde görülüyor. Finlandiya, İsveç ve Norveç’te de TAPDK benzeri düzenleme kurulları yer alıyor. Bu ülkelerde alkol tüketimi, satışı ve reklamı belirli kısıtlamalara tabi. Ancak bunun nedeni bu ülkelerin tutucu olmaları değil. Zira yılın uzun bir bölümünü güneş görmeden geçiren bu ülkelerde intihar, depresyon ve alkolizm eğilimi yüksek. Örneğin İsveç hükümeti son 10 yılda 135 milyon dolar yatırım yapmasına rağmen özellikle gençler arasındaki alkol kullanım oranını düşüremedi. ABD’de ise düzenlemeler eyaletler bazında değişiyor ama yaş sınırı 21. Britanya’da spor faaliyetlerine de açıkça sponsor olabilen alkollü içki firmaları Fransa’da isimleri kullanılmamak üzere sponsorluk verebiliyor. 21 yaşından küçükler hiçbir yerden alkol satın alamıyor. Bu kural katı şekilde uygulanıyor.

Gözden Kaçırmayın!