Ana Sayfa Blog Sayfa 5

Alkol Yasaklarının İstenmeyen Sonuçları – Michael Lerner

Berlin valisi Gustav Boess 1929 sonbaharında New York’u ziyaret ettiğinde onu ağırlayan Vali James J. Walker’a alkol yasağının ne zaman yürürlüğe gireceğini sormayı planlıyordu. Buna karşın söz konusu alkol yasağı neredeyse 10 senedir yürürlükteydi zaten. Boess’in kafasında böyle bir soru olması yasağın nasıl yürütüldüğüne dair ipuçları veriyor olsa gerek.

19 Ocak 1920’de ABD’de alkol yasağı başladığında gelişmeleri takip edenler bunun çok da iyi devam etmeyeceğini öngörmüştü. Gerçekten de, Amerikan tarihinde alkolü yasadışı ilan etmeye yönelik çoğu çabanın kötü sonuçlar verdiği malumdur. Örneğin 1844’te Massachussets’te bir kasaba alkol satışını yasakladığında kurnaz bir bar sahibi müşterilerinden yalnızca çizgili bir domuzu görmeleri için para aldı, alkol bu gösterinin yanında ikram olarak geliyordu. 1851’de Maine’de katı bir alkol yasağı yasası çıkarıldığında sonuç itidal değil, şehrin işçi sınıfı ve İrlandalı mülteci nüfusu arasından çıkan kin oldu. Neticede Portland’ta 1855’te çıkan ölümcül bir isyan, kanunun ilgasına sebep oldu. Oysa artık alkol yasağı ulusal ölçekte uygulanmaya başlanıyor ve Anayasa’ca kutsanıyordu. Devamındaysa istenmeyen sonuçların kargaşası söz konusu oldu.

Bu durum, alkol yasağı gibi deneysel bir riziko için şaşırtıcı olmamalıydı. Başkan Herbert Hoover’ın 1928’de alkol yasağını tanımlarken kullandığı “muazzam bir sosyal ve ekonomik deney, amacı asil ve oldukça da geniş” ifadeleri sayesinde popüler terminolojiye “asil deney” olarak yerleşmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Deneyin sefil bir biçimde başarısız olmasıysa tüm ulus için oldukça talihsiz oldu.

Alkol Yasağının Ekonomisi

Alkol yasağının destekçileri, ilk başta alkolsüz dönemde gerçekleşmeyen beklentilerinden ötürü oldukça şaşkındı: Kanun yürürlüğe girdiğinde giyim ve ev eşyası satışlarında patlama olmasını bekliyorlardı. Emlakçılar ve ev sahipleri alkollü mekanlar kapandıkça ve mahallelerin refah seviyesi yükseldikçe kira fiyatlarının artmasını bekliyorlardı. Sakız, üzüm suyu ve meşrubat şirketleri, hepsi büyüme bekliyordu. Amerikalılar kendilerini alkolsüz biçimde eğlendirmenin yollarını ararken tiyatro yapımcıları yeni kalabalıklar bekliyordu. Bunların hiçbiri gerçekleşmedi.

Bütün bunlar yerine eğlence sektöründe kapsamlı bir düşüş olduğu kanıtlandı. Yasal alkol satışından herhangi bir kâr elde edemeyen restoranlar gittikçe başarısız oldu. Tiyatro gelirleri artmak bir yana düştü ve beklenen ekonomik faydalardan çok azı ancak gerçekleşebildi.

Bütüne baktığımızda alkol yasağının ekonomik etkileri daha başından olumsuz bir şekilde meydana geldi. Üretim tesislerinin ve alkol satıcılarının kepenk kapatması binlerce işin ortadan kalkmasına sebep olmakla kalmayıp sırasıyla fıçı üreticileri, kamyoncular, garsonlar ve benzeri iş kollarının da binlercesinin piyasadan silinmesine yol açtı.

Alkol yasağının istenmeyen ekonomik sonuçları yalnız bunlarla sınırlı kalmadı. Yasağın en derin etkilerinden bir tanesi de devletin alkolden aldığı gider vergilerinde kendisini gösterdi. Alkol yasağından önce birçok eyalet, bütçelerini karşılayabilmek için alkol satışlarından sağlanan ider vergisine bel bağlıyordu. New York Eyaleti gelirlerinin neredeyse %75’i alkolden sağlanan vergilerden karşılanmaktaydı. Alkol yasağı devreye girince bu gelir aniden ortadan kayboldu. Yasak ulusal düzeyde, Federal hükümete tam 11 Milyon $ vergi kaybına ve bunun icrası için harcanan 300 Milyon $’a mâl oldu. Bunun en kalıcı sonucuysa birçok eyalet ve Federal hükümetin bütçelerini finanse etmek için gelir vergilerine dayanmak zorunda kalması oldu.

Eşitsiz Yürütme

Alkol yasağı, yasak yürütmesinin kovalamacaya benzer doğasından ötürü daha pek çok istenmeyen sonuca yol açtı. On Sekizinci Yasa sarhoş edici içeceklerin üretimi, satışı ve dağıtımını yasaklarken alkol bulundurmayı veya tüketmeyi tam anlamıyla yasaklamıyordu. Alkol yasağının yürütmesini kolaylaştıran Volstead yasasında da alkolsüzlükten kaçınabilmenin önünü açmaya yetecek boşluklar pekâlâ vardı.

Alkol yasağının yasal istisnalarından bir tanesi eczacıların anksiyeteden influenzaya birçok rahatsızlık için viski reçetesi yazmasına izin verilmesiydi. Alkol kaçakçıları, bir eczane işletmenin yaptıkları iş için mükemmel bir kaynak olduğunu çabucak fark etti. Sonuç olarak alkol yasağı döneminde New York Eyaleti’ne kayıtlı eczane sayısı üçe katlandı.

Amerikalıların aynı zamanda dinî sebeplerden ötürü şarap elde etmesine izin verildiğinden kilise ve sinagoglara kayıtlar arttı, bunun yanı sıra cemaatleri için şarap edinmelerine izin verilen hahamların sayısında da ciddi bir artış görüldü.

Amerikalıların evlerinde kendi şaraplarını üretmeleri konusunda yasa pek açık değildi.Göz açıp kapatıncaya kadar üzüm endüstrisi, üzerinde dışarıda uzun süre beklerse fermente olup şaraba dönüşeceği açıklaması bulunan konsantre üzüm suyu kitleri satmaya başladı. Ev tipi kitler teknik olarak yasal değildi ancak Amerikalılar bunları herhangi bir hırdavatçıda, Tarım Bakanlığı tarafından yayınlanmış kullanma kılavuzlarını da halk kütüphanelerinde bulabileceklerini fark etti. Yasa aslında Amerikalıları alkol içmekten alıkoymak adınaydı, fakat bunun yerine onları alkol üretmeyi bilen ustalara dönüştürdü.

Kaçak alkol ticareti halk sağlığı açısından ciddi sonuçlara yol açmıştı. Kaçak alkol ticareti daha kazançlı hale geldikçe, merdiven altında üretilen kalitesi de yerlere düştü. Alkol yasağı sırasında her sene ortalama 1000 Amerikalı kaçak alkolden dolayı hayatı kaybetti.

Alkol yasağının yürütmeye etkisi de aynı şekilde olumsuzdu. Alkolsüz dönemde elde edilen gelirlerin toplamı hem federal Alkol Yasağı Bürosu’nda hem de yerel eyalet düzeyinde ortaya çıkan yolsuzlukları gözler önüne serer nitelikteydi. Polis memurları ve görevliler sıkça rüşvet almak ve kaçakçılık fırsatları tarafından cezbediliyordu. Birçoğunun dürüstlüğünü korumasına karşın hatırı sayılır bir kesimi bu cazibeye yenik düşmek suretiyle alkol yasağı esnasında halkın kamu görevlilerine olan güveninin azalmasına neden oldu.

Yasadışı alkol ticaretindeki büyüme milyonlarca Amerikalıyı suç dünyasına itti. On yıl içerisinde mahkeme salonları ve hapishaneler tıka basa doldu ve hukuk sistemi bununla başa çıkamadı. Alkol yasağı duruşmalarındaki birçok müdafi, duruşmaya çıkarılmak için bir yıla yakın bekletildi. Biriken dosyaların sayısı arttıkça yargı sistemi, biriken davaları temizleyebilmek adına Amerikan içtihat sisteminde ilk kez tezahür eden bir tür “hüküm uzlaşması” sistemine dönüştü.

Yine de alkol yasağının istenmeyen sonuçlarının en büyüğü aslında görmesi en kolay olanıydı. On yılı aşkın süredir uygulanan yasak, içki kullanımında ölçülü olmayı teşvik etmek için ortaya konmasına rağmen alkolde ölçüsüzlüğü ve aşırılığı beraberinde getirdi. Alkol aşırılığına karşı Birleşik Devletlerin icat ettiği çözüm, sorunu daha da kötü bir hale getirmekten başka işe yaramadı. Bu döneme ait istatistikler çok net bir biçimde güvenilmez olsa da Birleşik Devletlerin birçok yerinde insanların alkol tüketimlerinin artarak devam ettikleri gün gibi ortadaydı.

Alkol yasağının istenen sonuçlarına ulaşamadığına dair şüpheye yer yok ve bu beklenmeyen sonuçlar umulan faydalarla kıyaslandığında sonuç maalesef Amerikalılar için oldukça vahim bir durumda. Alınacak nihai dersin iki tarafı var: Çözmeye yeltendiği problemi çok daha karmaşık hale getiren çözümlere karşı dikkatli olunmalı ve Anayasanın asil olsun ya da olmasın deneylere konu olmayacağı asla unutmamalı!

MICHAEL LERNER TARAFINDAN “UNINTENDED CONSEQUENCES” BAŞLIĞIYLA iNGİLİZCE OLARAK KALEME ALINAN BU YAZI WWW.PBS.ORG SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.

Çev: Çağın T. Eroğlu

Orijinal metin kaynağı: https://www.pbs.org/kenburns/prohibition/unintended-consequences/

2021 Yılı Ocak-Mart Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri

Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak 2021 yılının ilk gününden itibaren basına yansıyan haberler üzerinden kaçak alkole yönelik operasyonları ve alkole ilişkin tüketim verilerini ve gelişmelerini sizler için derledik.

Ekibimizin yazılı ve görsel basına yansıyan haberleri gün ve gün izleyerek hazırladığı veriler Türkiye’de kaçak alkolle mücadeleye yönelik artan polis operasyonlarına rağmen bu konuda başarı sağlamaktan uzak olunduğunu göstermektedir.

Geçtiğimiz yıl boyunca 1 milyon litre kaçak alkol ele geçirilmişken bu yılın ilk 3 ayında 220 bin litre kaçak alkol geçirilmiştir. Bu rakamlar göstermektedir ki 2021 yılı sonunda da bizi geçtiğimiz yıla benzer bir tablo beklemektedir.

Geçtiğimiz yıl toplamda 2430 adet kaça alkolle mücadele operasyonu yapılmıştı. 2021 yılının ilk üç ayında ise 255 kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılırken bu operasyonlarda 1187 kişi hakkında adli işlem başlatıldı.

En çok kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılan iller Adana, Muğla, Gaziantep ve Edirne olarak öne çıkmaktadır. Bu operasyonlarda ele geçirilen malzemeler sadece alkollü içecek yapımında kullanılan saf alkol ve damıtma sistemlerinden ibaret kalmamaktadır. Rakı hazırlamakta kullanılmak üzere anason yağları, tatlandırıcılar, boş şişeler ve sahte bandroller dışında ruhsatız tabancalar, tüfekler, kurşunlar, kayıt dışı elektronik aletler, özellikle cep telefonu, bilgisayar; makaron, kaçak akaryakıt ve cinsel gücü artırıcı ilaçlar da ele geçirilmiştir.

2021 yılının ilk üç ayında kaçak alkolle mücadeleye yönelik operasyon haberi görmediğimiz gün sayısı ise sadece 3’tür ve yine aynı dönemde maalesef 9 vatandaşımız kaçak alkol tüketimi nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

2021 yılına ilişkin basına yansıyan haberler üzerinden yaptığımız izleme çalışmalarımızın sonuçlarını her üç ayda bir sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Avrupa ve Türkiye Karşılaştırmalı Alkol Politikaları

Aşırı alkol tüketiminin sağlığa zararları tartışmaya kapalı bir gerçekliktir. Bunun yanı sıra alkollü araç sürmenin, gebelik döneminde alkol tüketmenin bireysel sağlığın da ötesinde halk sağlığına zararlı olduğu da açıktır. Ancak bu gerçeklerin yanı sıra alkol tüketimiyle başı en azından birçok Avrupa Birliği üyesi ülkeye kıyasla daha az dertte olan Türkiye’nin alkol politikalarına ilişkin diğer AB ülkelerine nazaran daha katı bir politika-üretim süreci izliyor olması dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu yazıda, EuroCare’in 2016 senesinde yayınladığı Türkiye’ye dair de izlemelerin kayda geçirildiği Avrupa Alkol Politikaları Raporu’ndan aldığımız veriler ile Türkiye’nin alkol politikası yapım sürecinde Avrupa Birliği ülkelerinin neresinde olduğunu inceleyeceğiz.

2021 Yılı Nisan-Haziran Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri

Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak 2021 yılının ilk gününden itibaren basına yansıyan haberler üzerinden kaçak alkole yönelik operasyonları ve alkole ilişkin tüketim verilerini ve gelişmelerini sizler için derledik.

Ekibimizin yazılı ve görsel basına yansıyan haberleri gün ve gün izleyerek hazırladığı veriler Türkiye’de kaçak alkolle mücadeleye yönelik artan polis operasyonlarına rağmen bu konuda başarı sağlamaktan uzak olunduğunu göstermektedir.

Geçtiğimiz yıl boyunca 1 milyon litre kayıt dışı alkol ele geçirilmişken bu yılın ilk 3 ayında 220 bin litre kaçak alkol geçirilmiş, ikinci 3 aylık bölümünde ise 198.924 litre kayıt dışı alkol ele geçirilmiştir. Bu rakamlar göstermektedir ki 2021 yılı sonunda da bizi geçtiğimiz yıla benzer bir tablo beklemektedir.

Geçtiğimiz yıl toplamda 2430 adet kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılmıştı. 2021 yılının ikinci üç ayında ise 220 kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılırken bu operasyonlarda 837 kişi hakkında adli işlem başlatıldı.

En çok kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılan iller İzmir, Hatay, Adana, Muğla olarak öne çıkarken bu illerden Adana ve Muğla ilk üç aylık dönemde de en çok kaçak alkol operasyonu yapılan iller arasındaydı. Bu operasyonlarda ele geçirilen malzemeler sadece alkollü içecek yapımında kullanılan saf alkol ve damıtma sistemlerinden ibaret kalmamaktadır. Rakı hazırlamakta kullanılmak üzere anason yağları, tatlandırıcılar, boş şişeler ve sahte bandroller dışında ruhsatız tabancalar, tüfekler, kurşunlar, kayıt dışı elektronik aletler, özellikle cep telefonu, bilgisayar, makaron, kaçak akaryakıt ve cinsel gücü artırıcı ilaçlar, tarihi eserler de ele geçirilmiştir.

2021 yılının ikinci üç ayında kaçak alkolle mücadeleye yönelik operasyon haberi görmediğimiz gün sayısı ise 16’dır ve yine aynı dönemde maalesef 12 vatandaşımız kaçak alkol tüketimi nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bu ölümlerin 9’u aynı kayıt dışı alkol tüketimi sonucunda yaşanmıştır.[1]

2021 yılına ilişkin basına yansıyan haberler üzerinden yaptığımız izleme çalışmalarımızın sonuçlarını her üç ayda bir sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.


[1] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-tekirdagda-sahte-icki-bir-can-daha-aldi-olenlerin-sayisi-9a-yukseldi-41845941

DSÖ’nün Alkol Tüketimini Düşürmek Amaçlı Aksiyon Planına İlişkin Danışma Raporu

Alkollü içkilere ilişkin düzenlemelerde hassas olunmalıdır. Yasakoyucular, aşırı tüketimin istenmeyen sonuçları ile en temel hak ve özgürlükleri tecrübe edebilmek arasında sağlam bir denge kurmalıdır. Kimi ülkelerde bu sorun yıllar önce çözülmüş, kimisi ise geçmişte birtakım sorunlar yaşamış olsa da bugün onları artık aşmıştır. Ancak bazı ülkelerde alkollü içkilere ilişkin düzenlemeler tartışmalı olmaya devam ediyor, ve bu tartışma yakın zamanda son bulacakmış gibi değil.

Yakın zamanda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından dünya çapında alkol tüketimini düşürmek amacıyla bir aksiyon planı hazırlandı. Özgürlük Araştırmaları Derneği olarak, DSÖ’nün bu önerisinin her ülke için aynı derecede geçerli olmadığına inanıyoruz. Bu nedenle, konu ile alakalı bir danışma raporu hazırlayıp DSÖ’ye sunduk. Yüksek vergiler, kısıtlı erişim ve katı düzenlemelerle, Türkiye DSÖ’nün görmek isteyeceği bir örnek gibi gözüküyor, ancak sonuçlar istendiği gibi olmayabilir.

Bu makalede Türkiye’nin alkollü içkilere ilişkin düzenlemelerine kısa bir bakış atıyoruz. Bununla birlikte, Türkiye’nin alkol tüketim verilerini Batılı ülkeler ile kıyaslıyor, ve her iki durum arasında bir paralellik kurmaya çalışıyoruz. Son olarak, Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu’nun düzenli verilerinden yararlanarak, tüketim-kısıtlama arasındaki dengesizliğin yaratabileceği istenmeyen sonuçları analiz ediyoruz.

Danışma raporu, Çağın T. Eroğlu, Özgürlük Araştırmaları Derneği, Türkiye

Çeviri: İdil Algın

WHO Consultation Response for Alcohol Regulations

Alcohol regulations have always been a delicate area of policymaking. There must be a balance between the undesirable consequences of excessive drinking, and exercising one of the most basic freedoms – drinking freely! There are some countries that have solved this problem long ago, some had challenges in the past. Some of them, however, are still challenging while legislating alcohol-related policies, and the dispute does not seem to end soon.

World Health Organization (WHO) has recently published an action plan, supporting a decrease in alcohol consumption worldwide. We, as Freedom Research Organization, do not believe that every country in the world must face the same regulatory process when it comes to alcohol consumption. Therefore, we have written a consultatory response for WHO’s actions plan. With increasing high tax rates, limited accessibility, and strict regulations, Turkey is an example of WHO’s goals, but the consequences may not be as intended.

In this article, you will find a brief overview of Turkey’s alcohol-related regulations, a comparison of Turkey’s alcohol consumption data to Western countries. Finally, there will be a commentary analysis of the possible consequences of strict regulations, thanks to the recent publications of the Turkish Public Alcohol Policy Watch.

Consultation response from Çağın T. Eroğlu, Freedom Research Association, Turkey

2021 Yılı Temmuz-Eylül Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri

Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak, yakın ilişkide bulunduğu birçok ülkeye göre çok daha az alkol tüketim verileri kaydeden Türkiye’nin alkollü içkilere yönelik uyguladığı kamu politikalarında oldukça katı bir tutum sergilemesini eleştirmekteyiz. Alkollü içkilere yönelik uygulanan ağır vergi külfeti ve erişim kısıtlaması gibi düzenlemelerin alkol tüketimini azaltmaya kabil olduğu iddiası şüphelidir, zira karşımızda mevzubahis kısıtlamalar ile azalabilecek seviyede tüketim yüzdeleri bulunmamaktadır. Sıkça ifade ettiğimiz üzere Türkiye’nin alkollü içki tüketim verileri senelerdir yıllık kişi başı 1 litre saf alkol tüketim ortalamasında seyretmektedir.


Daha doğru bir ifade ile Türkiye’de alkollü içkilere yönelik uygulanan kısıtlayıcı kamu politikaları, olmayan bir sorunu gidermek şiarıyla yürürlüğe konulmuşken, bir şekilde çok daha ciddi ve büyük bir sorun meydana getirmektedir, o sorunun ismi ise kaçak içki karaborsasıdır.


Kaçak içki karaborsasını, kaçakçılık faaliyetleri neticesinde bir biçimde yasadışı bir pazar hâline gelen sahte veya bandrolsüz içki piyasası olarak tanımlamak mümkündür. Türkiye, aşağı yukarı her gün bir veya birden çok kaçakçılık operasyonu ile karşı karşıya kalmaktadır. Emniyet güçleri, muhtelif il ve ilçelerde operasyonlar düzenlemek suretiyle kaçak/sahte içki üreten veya pazarlayan kimselere adlî işlem uygulamakta, ürettikleri ve piyasaya sürmeyi hedefledikleri ürünlere el koymaktadırlar. Bunun en temel nedeni, sahte içkinin halk sağlığına yönelik korkunç bir tehdit teşkil etmesidir. Kaldı ki sahte içkiye bağlı zehirlenmeler neticesinde her sene onlarca vatandaşımız hayatını kaybetmektedir.


Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak, sözünü ettiğimiz bu iki vakıa arasında yadsınamaz bir nedensellik ilişkisi kuruyoruz. Bize göre, Türkiye’nin düşük alkol tüketim oranına karşın uyguladığı katı kamu politikaları, marketten alınacak bandrollü ve güvenilir alkollü içkilere olan erişimi oldukça güç bir hâle getirmektedir. Bunun en bâriz örneği vergilerdir. Gerçekten de, alkollü içkilerin market fiyatları ağır Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) altında ezilmekte, ve nihayetinde markete yansıyan fiyat birçok tüketici tarafından karşılanabilir olmaktan çıkmaktadır. Kurduğumuz nedensellik ilişkisine göre bu senaryodaki sonuç vatandaşın ilgisinin daha kolay ve ucuz erişilebilen sahte/kaçak içkilere yönelmesi olacaktır.


Yüksek vergilerden kaynaklı erişim engelinin kaçınılmaz sonucu hâline gelen kaçak/sahte içki karaborsası, böylelikle büyümekte ve daha büyük bir tehdit hâline gelmektedir. Platform olarak bunu önleyebilmek adına, Türkiye’nin kayıt dışı alkol tüketimine yönelik verileri günlük izliyor ve bu verileri üç aylık periyotlar halinde kamuoyuyla paylaşıyoruz. Her üç ayda bir yayınladığımız “Üç Aylık Türkiye Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri” ile Türkiye’nin kaçak/sahte içki karaborsası ile vermekte olduğu savaşın ciddiyetini somut veriler yoluyla kamuyoyuyla paylaşıyor ve meselenin ardındaki neden-sonuç ilişkisine dikkat çekiyoruz.
Aşağıdaki tablo, bu yıl yayınladığımız verilerden üçüncüsü olan Temmuz-Eylül verilerini içermektedir. Tabloda kaçakçılık faaliyeti neticesinde kaçak/sahte içki ile birlikte ele geçirilen diğer mallar geçtiğimiz aylardan farklılık göstermezken kaçak/sahte içki dışında en çok ele geçirilen ikinci ürün sahte bandrol olmuştur. Bu, durumun ne kadar korkunç bir sahtekârlık maskesi ardına gizlendiğinin bir göstergesidir.


Üç ay boyunca yalnızca 27 gün kaçak/sahte içki ele geçirilen bir operasyon yapılmadan geçmiştir, bu da üç aylık periyot için oldukça sık bir operasyon aralığı anlamına gelmekte, nihayetinde toplam 117 operasyona işaret etmektedir. Bu operasyonlar neticesinde toplam 530 kişi hakkında yasal işlem başlatılmış olup, toplam 101,238 litre kaçak/sahte içki ele geçirilmiştir. Her ne kadar bu üç aylık periyotta hiçbir vatandaşımızın sahte/kaçak içkiye bağlı bir sebepten dolayı hayatını kaybettiğini söylemesek de ele geçirilen litre ile operasyon sıklığı, ortadaki tehditin ne kadar korkutucu olduğunu gözler önüne sermektedir.
Önümüzdeki üç aylık periyotta, daha özgürlükçü kamu politikaları ışığında, erişimi daha yüksek market fiyatları, düşük vergiler ve rahatlatıcı kayıt dışı alkol tüketim verileri ile karşınızda olmayı ümit ediyoruz!

Covid-19 Pandemisi Sırasında Uygulanan Alkol Yasaklarının Etkileri – Ed Butler

Bazı ülkeler pandemi sırasında hastane doluluk oranlarını düşürmek için alkol tüketimine ilişkin yasaklar koydu. Peki bu yasaklar ne kadar etkili oldu?

COVID-19 salgını, dünyanın dört bir tarafındaki insanları iş sağlığı ve güvenliği endişesiyle aylarca evlerine hapsetti. Farklı ülkelerdeki çoğu insanın bu durumun olumsuz etkilerini azaltmak için alkollü içeceklere yöneldiğini söylemek yanlış olmaz. Nisan ayında yapılan bir anketin sonuçlarına göre: İngilizlerin %21’i karantinaya girdikten sonra daha fazla alkol tüketmeye başlamış. Kanadalılar için de aynı oranlar geçerli diyebiliriz.

Fakat Güney Afrika’da farklı bir durum yaşandı. Hükümet, alkol kullanımı ve satışını yasaklayan bir dizi yeni uygulamayı yürürlüğe koydu. Gerekçe olarak ise hastanelerde alkole bağlı hastalık, yaralanma ve yatılı tedavilerin azalacağı ve COVID-19 hastalarına daha fazla yatak kalacağı gösterildi. Esasında bu tip yasakları uygulayan tek ülke Güney Afrika değildir. Tayland ve Hindistan da pandemi sırasında alkol kullanımı ve satışıyla ilgili çeşitli yasaklar getirdi; Kenya ise restoranlarda alkol satışını yasakladı.

Güney Afrika Cumhuriyeti, 4 ay süren alkol yasağını nihayet 15 Ağustos’ta kaldırdı. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre dünyanın en fazla alkol tüketen insanlarına ev sahipliği yapan ülke, yasağın kaldırılmasını memnuniyetle karşıladı. Geçmişte, Beyaz bir azınlık tarafından yönetilen Güney Afrikalı Siyahilerin alkol tüketmelerine izin yoktu ve Siyahiler için illegal barlar bir özgürlük sembolü olarak görülüyordu. İşte böyle bir ortamda alkol tüketimi, Apartheid (Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1994 yılına kadar yürürlükte olan ve beyaz olmayan ırklar arasında yasal olarak bir ayrımı öngören politika) sonrası artık bir yaşam biçimi haline gelmişti. Bir bar müdavimi o zamanlar için Business Daily’ye “Ne diyeceğimi bilmiyorum; sadece çok bunalmıştım” diye konuşuyor ve yasakların kaldırılmasının onu ihya ettiğini söylüyor. Soğuk bir Castle Lager söyleyen bir diğeri ise “Sanki bir milyon dolar kazandım” diyor.

Peki yasağın etkisi neydi? Güney Afrika’nın bu konuda fazla seçeneği olduğunu da söyleyemeyiz. Ağustos ayının başlarında dünyada en çok vaka görülen 5. ülke konumuna yükselmişti ve virüsün yayılım hızına bakılırsa hastanelerde daha çok yatağa ihtiyaç duyulacaktı. Geçici yasaklardan dolayı işini kaybeden barmen Johannes Ramatsi gibi birçok insan içki yasaklarının bunu aşabilmenin en iyi yolu olup olmadığını merak ediyordu: “Çok kötü hissediyorum ve bütün gücümle işime geri dönmek istiyorum. Çünkü çocuklarıma yiyecek bir şeyler götürmeliyim. Benim 4 çocuğum var.”

‘Toplumsal Sorunlar’

Bunlar kesinlikle alkol endüstrisinin darbe aldığı anlamına geliyor. Alkol Üreticileri Birliği Başkanı Lucky Ntimane, Güney Afrika’da alkol endüstrisine bağlı işlerde çalışan 1 milyon insan olduğunu ifade ediyor. Ülke ekonomisinin bir şekilde bu sektör tarafından yönlendirildiğini iddia ediyor. Ntimane, “Ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYH) %3’nü alkol endüstrisi oluşturuyor.” diyerek ekliyor. Ayrıca alkol yasaklarının başka bir olumsuz boyutuna da dikkat çekiyor: Yasadışı alkol imalatı.

Tarih boyunca, 1920’ler ve 1930’lar ABD’sinde olduğu gibi, alkol tüketimini yasaklayan çoğu ülkede durum böyle ilerlemiştir. Bugün de durum bundan farklı değil. Meksika’nın bazı eyaletlerinde de pandemi sırasında alkol satışının yasaklanması, metil alkol içeren alkol satışı gibi yasadışı faaliyetleri artırdı ve bu da birçok vatandaşın hayatını kaybetmesine neden oldu. (Elbette mayıs ayında Güney Afrika’da karaborsaya düşen tek şey kaçak içki değildi, aynı zamanda karantinada yasaklanan sigara da illegal yollarla satılmaya başlanmıştı.)

Tabii yasal olarak tüketilen alkolün de zararlarını inkâr edemeyiz. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 4,5 milyon insanın ölümüne yol açan: 60 civarında majör hastalık ve yaralanmayla bağlantılı alkol tüketimini dünyanın en büyük sağlık riski olarak adlandırıyor. Güney Afrika, “doğal olmayan” ölüm sayılarında dünyadaki en yüksek oranlardan birine sahip. Her yıl 14.000’in üzerinde insan trafik kazalarında hayatını kaybediyor ve her gün 60 kişi öldürülüyor.

Aile içi şiddet üzerine çalışan araştırmacı Bongiwe Ndondo, kadınlara yönelik saldırıların çoğunun alkol kaynaklı olduğunu ve pandemi sırasında uygulanan kısıtlamaların toplum üzerinde olumlu etkileri olduğunu söylüyor.

Bölgede konuştuğumuz birçok kadın bizlere toplum içinde daha önce hiç olmadıkları kadar iyi ve güvende hissettiklerini anlatıyor. Ndondo, birçok insanın yasaklardan memnun olduğunu ve çoğunun da “tüm toplumsal sorunların kaynağı” olan alkolün tamamen yasaklanmasıyla ülkenin nasıl bir dönüşüm yaşayacağını merak ettiğini belirtiyor.

Bu sorunlar yasakların kaldırılmasıyla artışa geçti. Güney Afrika’daki hastanelere yapılan acil girişleri ikiye katlandı ve bunların %85’i araba kazaları, motosiklet kazaları, tecavüz, bıçaklamalar ve silahlı saldırılar gibi alkolle ilişkili olaylardan kaynaklandı. Tygerberg Hastanesi doktorlarından Katie Jordaan, “Pek çok hasta hastaneye kafasında bir travma olup olmadığını merak edeceğimiz kadar sarhoş geliyor. Bu kesinlikle çok yorucu.” diyor. Meslektaşı Scott Mahoney ise aile içi şiddette gözle görülür bir artış olduğunu söylüyor. “Zaten sağlık hizmeti sağlamakta sorun yaşayan bir ülkenin yaralanma ve kazalara neden olan alkol bağımlılığı ile mücadele edebilmesi oldukça zor” diyerek sözlerini noktalıyor.

Yasağın gizli tehlikeleri

 Alkol Üreticileri Birliği Başkanı Lucky Ntimane, hükümetin işlerini kaybeden yüz binlerce insanı öylece ortada bıraktığını söylüyor ve ekliyor: “Sorunun çözümünü alkolü tamamen yasaklamada aramamak lazım; bu sorunun uzun vadeli ve etkili çözümü ancak geniş kapsamlı yeni bir eğitim sistemi ile mümkün olabilir.” 

“Ülke olarak alkol kullanımı ve bunun toplumsal zararları ile mücadele etmekten korkuyoruz. Aslında COVID-19 pandemisi bizlere alkolle olan sağlıksız ilişkimizi yeniden gözden geçirmemize fırsat tanıdı.” diyor. “Bir meyhane sahibi olarak bunları söyleyebilecek tecrübe ve güce sahibim. Mesela bir müşterime ‘artık yeterince içtin’ diyebiliyorum.”

Harvard Üniversitesi ekonomistlerinden Jeffrey Miron ise, alkol yasaklarının alkol tüketimini ve merdiven altı alkol imalatını artırdığı için daha büyük sorunlara yol açtığını iddia ediyor.

“İllegal yollarla üretilmiş alkolün birçok olumsuz özelliği var: Şiddete yatkınlığı artırır, kalite kontrolü yoktur ve fazla kullanımda kazalara ve zehirlenmelere yol açabilir.” diyor ve ekliyor: “Yaşanan vergi kaybı da ayrıca hesaba katılmalı.”

Miron, alkolden alınan vergilerin çoğu ekonominin büyük bir kısmını oluşturmadığını ama sektörün tamamen yasaklanmasının “ekonomi üzerinde olumsuz etkilere neden olacağını” söylüyor. Şöyle düşünelim: “İnsanlar işlerini kaybettiklerinde depresyona giriyorlar ve artık sağlık sigortaları da olmadığı için sağlık sistemi bu durumdan olumsuz şekilde etkileniyor.” COVID-19 pandemisi söz konusu olduğunda ise restoran veya barlar gibi hastalığın yayılım hızını artırabilecek işletmelerin faaliyetlerinin kısıtlanmasının yerinde bir halk sağlığını koruma önlemi olduğunu söylüyor. Bu işletmelerin paket servis yapmasının veya işletmelerde alkol satışının serbest bırakılmasının ekonomi açısından dengeleyici bir etki yaratacağını ekliyor. Miron, şiddetin önüne geçmek için alkol kullanımını yasaklamanın bir işe yaramayacağını söylüyor. Yasaklar sırasında organize suçlar ve yasadışı faaliyetler artığı için, ABD örneğinde olduğu gibi, şiddetin arttığını belirtiyor. Nedenini sorduğumuzda “yeraltı dünyasında sorunlar avukatlar aracılığıyla değil silahlar ile çözülüyor da ondan“ diye ekliyor.

California Üniversitesi’nde Kriminoloji ve Ekonomi üzerine çalışan Emily Owens, birçok ülkenin grevler yaparak durumu dengelemeye çalıştığını dile getiriyor. “Alkol, insanların tüketmekten keyif aldığı bir şey: Bu güzel. Genel olarak alkol tüketiminden fayda sağladığımızı bile söyleyebiliriz. Ancak belirli noktalarda, alkol tüketimi gerçekten toplumsal sorunlara sebebiyet verebiliyor.” Owens, yüksek vergiler alınmasının ya da alkolün daha pahalı hale gelmesinin alkol tüketmek isteyen insanların bunu yasal yollarla yapabilmelerine izin verdiğine inanıyor, ancak bu durumun insanları “şu anda istedikleri kadar tüketmekten alıkoyduğunu” ekliyor.

Aile içi şiddet verilerini takip eden araştırmacı Bongiwe Ndondo, uzun vadeli cevaplar ne olursa olsun, kısa vadeli alkol yasaklarının Güney Afrika’da aile içi şiddet vakalarını azalttığını ve daha kapsamlı düzenlemelerle bu durumun daha da ileri taşınabileceğinin umudunu verdiğini söylüyor. Güney Afrika’da çok fazla alkol tüketildiğini dile getiriyor. “Bazı kısıtlamaları tam bir yasaklama olmadan nasıl devam ettirebiliriz?” sorusunun cevabını arıyor.

Bu sorunun yanıtını bulmak, pandemi olsun ya da olmasın, çoğu ülkeye ya da topluluğa olumlu anlamda katkıda bulunacaktır.

Ed Butler tarafından İngilizce olarak kaleme alınan bu yazı, 17.09.2020 tarihinde www.bbc.com sitesinde yayınlanmıştır.

Orijinal metnin kaynağı: https://www.bbc.com/worklife/article/20200917-the-impact-of-banning-alcohol-during-covid-19

Who Are We, What We Do?

Turkish Public Alcohol Policy Watch was founded in 2020 as a project of one of the most prominent classical-liberal think-tanks in Turkey, the Freedom Research Association. When it first started to act, the world and, of course, Turkey was trying to deal with the severe outcomes of the COVID-19 pandemic. The public policies that have been enacted in this certain time period in order to cope with the pandemic were highly debated in the pro-liberty public opinion in Turkey. Indeed, many policies were considered controversial, since the conflict between rights & liberties and government interventions was arousing. In November 2020, nearly two months before the Turkish Public Alcohol Policy Watch was founded, the Turkish Minister of Interior published a regulation that became one of the most contentious public policies in the pandemic era. With this regulation, the Turkish government made it illegal to buy or sell alcoholic beverages in times of curfew. Public opinion, therefore, has begun to ask questions, whether this regulation was to protect us from the virus, or would it be possible for it to serve any other purpose? Turkish Public Alcohol Policy Watch, therefore, has been founded in order to raise further awareness to the public opinion, for what that other purpose might be.

Let us roll it back for a few years. This ban on alcohol sales was not the first time that the Islam-biased Justice and Development Party (AKP) government interfered with the rights and liberties of citizens. For many years, the AKP government has been gradually trying to alienate alcohol drinking as a part of their political agenda. This alienation means that they have been trying to culturally wipe alcohol from the public spaces, by claiming that it is mostly “haram”, and “not a part of our culture”[1][2]. This motivation has become a clear political agenda for the AKP. With some key legislations, they have managed to isolate alcohol into a certain social sphere in which only few people that are socially and financially available to access alcoholic beverages can do so. Especially with the increasing Special Consumption Tax rates, it has become a challenge to buy alcoholic beverages for many of the citizens. AKP, therefore, has gradually eradicated alcohol from the public space, by making it physically impossible to access. 

The main issue with this ongoing situation is the fact that the main target of the AKP government is not the alcohol itself, but individual rights and liberties. Indeed, it can’t be disputed that Islam-biased AKP government is anti-alcohol by its nature, however in this case, being anti-alcohol does not mean anything by itself. It is rather true that every political entity can campaign for or against a cause. When it comes to the limitations of certain practices, however, it crosses the line of being political, and becomes rather dictatorial. 

In the case of Turkey, alcohol drinking is significantly more delicate than in many other countries. The reason for this is that the majority of citizens believe in Islam, yet for a prolonged period, the secular lifestyle practices made it possible that alcohol drinking was considered an individual issue, rather than a social one. With the claims of the moral high-ground of the AKP government, this delicate practice of seeing alcohol as an individual practice has gone away. The mindset of the AKP government could be summarized as the following: “We are Muslim, therefore we don’t drink; those who drink are either not Muslim or heretic.”.

The Turkish Public Alcohol Policy Watch, therefore, opposed this biased restriction of a basic right, that is enjoyed by many citizens of the growth economies. We believe that alcohol drinking is a socially accepted practice, and want Turkish citizens to enjoy their right to practice this. Hence, we are campaigning for the abstaining of restrictions, and better public policies. 

[1]: “Erdogan: Religious Youth Must Know That Alcohol is Haram”  https://m.bianet.org/bianet/siyaset/215441-erdogan-dindar-genclik-bilecek-ki-alkol-haramdir

[2]: “Minister of Interior Soylu: Raki Festival Is Not Compatible With Our Customs” https://www.evrensel.net/haber/393143/bakan-soylu-raki-festivali-geleneklerimize-uygun-degil