Ana Sayfa Blog Sayfa 5

Röportaj: Türkiye Tekel Bayileri Platformu Başkanı Özgür Aybaş

Türkiye Tekel Bayileri Platformu ne zaman ve hangi amaçlarla kurulmuştur ve ne gibi etkinlikler yapmaktadır kısaca bilgi verebilir misiniz?

Bu platform 2016 yılında kurulmuştur. Kuruluş amacına baktığımızda, sektörde yaşanan mesleki baskılar ve verilen cezalar, haksız rekabetin zirve yapması ve ticari anlamda iş geliştirilmesi bizleri bir araya getirme zorunluluğu kıldı ve bu amaçla platformumuzu oluşturduk. Bu bağlamda gerçekleştirdiğimiz birçok eylem ve protesto etkili oldu.

 

İlk soruma biraz geriye giderek başlamak istiyorum, 2013 yılında gelen 22.00’dan sonra alkol satışının yasaklanması ile başlayan süreç tekel esnafını nasıl etkiledi ve sadece bu yasak özelinde etkilemeye nasıl devam ediyor? Son olarak bu yasağı uyulmaması halinde kesilecek para cezasında rekor bir artışa gidildi. Bu sorunun biraz detayına girmek istiyorum, bu yasak vatandaş ve esnaf 22.00’den sonra alkol satışı konusunda karşı karşıya getirdi. 22.00’den sonra alkol satışı yapmak istemeyen esnaf ile almak isteyen vatandaşlar oluyor, zarar gördünüz mü hiç ya da platformunuz bu konuda herhangi bir veriye sahip mi? Aynı soruyu sahte polis ve zabıta kılığında gelen dolandırıcılar için de yineliyorum, 320 bin lira gibi, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu yasaklar birçok meslektaşımızı mağdur etmiştir: Tutulan tutanaklar, cezalar ve baskılar bizleri sadece tüketici ile değil kolluk kuvvetleriyle de karşı karşıya getirmiştir. Keyfî uygulamalar, tacizler, tüketici tehditleri, hepsi topyekûn bir sorundur. Tekel bayileri arasında da kapanma saatine riayet etmeme durumu söz konusu olduğundan haksız bir rekabet ortamı oluşmaktadır ve bu durum bölgeye göre değişkenlik göstermektedir. Örneğin, barların olduğu bir caddede büfe işletiyorsunuz ve barlarda 24 saat açık alkol satışı bazen yasadışı. Perakende kapalı şişede içki satışı haksız rekabeti doğurmuştur. Ege ve Akdeniz’de havanın 21.00 civarı kararması ve saat 22.00’de alkol satış yasağının uygulanması turizm bölgelerinde turistleri ve yerli halkı mağdur etmiştir. Bu yapılan özel yaşama yeme içme kültürüne otoritenin direk müdahalesidir. Ülke genelinde rüşvet alan, ceza yazmak için büfe sahiplerine şantaj yapan birçok kolluk kuvveti ifşa edilmiş ve görevlerinden alınmıştır, soruşturması devam eden kolluk kuvvetleri vardır. Çok iyi yere değinmişsiniz, sahte polis kılığında gelen ve rüşvet isteyen birçok kişi meslektaşlarımız tarafından tespit edilip emniyet güçlerine teslim edilmiştir. Bu süreç hem böyle şeylerin yaşanması gibi suistimale açıktır hem de kaçakçılığın önünü açmaktadır. Saat 22.00’den sonra sadece alkol satmıyoruz çoğumuzun dükkanında şarküteri meşrubat manav reyonu var, müşteri alkol almak istiyor yasak diyorsun tehdit ediliyorsun. Satsan ceza, satmasan bela! Bizlerin ruhsat saati gece 00:00 veya 01:00 e kadar böyle bir paradoksun içindeyiz. Son düzenlemede cezalarda en alt sınır 63 bin TL, en üst sınır ise 320 bin TL: Bu resmen dükkânın anahtarını alıp kapatma yasasıdır.

 

İkinci konu olarak sözü direkt en güncel soruna getirmek istiyorum, pandemi kapsamında 22.00’den de önce çekilen dükkan kapanma saatleri ve sokağa çıkma yasağı olan günlerde alkol satış yasağın sizleri ekonomik olarak nasıl etkiledi? Dükkan kapanmaları, hacizler ve hatta sanırım intihar haberleri vardı basında? Bu soruyu birazcık açmak istiyorum, alkolün sosyal mesafeyi azaltıcı bir etkisi olduğu biliniyor ancak sokağa çıkma yasaklarında tüm kamusal alanlar kapalıyken herkesin evinde tüketeceği alkolün sosyal mesafe ile alakasını kuramıyorum. Sizce pandemi kısıtlamaları virüsle mücadelenden ziyade alkolle mücadele için kullanılıyor olabilir mi? Ne dersiniz?

Bizlerin çalışma saatlerimiz, ödemelerimiz, senetlerimiz ve kredilerimiz hepsi bu iş takvimine ve çalışma saatine göre yapıldı. Bu kısıtlamalı saatler genele vurulduğunda gün olarak ayda 10 güne tekabül etmektedir. Bu durum bizim işlerimizin düşmesine yol açtı. Ötelenemeyen ödemeler ve saat ve iş günü kaybından dolayı zorluklar yaşandı, buna bağlı olarak intihar eden meslektaşlarımız oldu, dükkanını kapatanlar oldu. Devletin bizlere herhangi bir desteği olmadı. Bizler devletin gözünde birinci sınıf esnaf grubuyuz aslında. Bizlerin cirolarını yükselten sigara satışıdır, onun da kar marjı belli. Üstelik en yüksek vergiyi veren esnaf grubuyuz. Alkol satışından alınan vergilerin yedi bakanlığın bütçesinden daha büyük olduğu Sayıştay tarafından geçenlerde açıklandı. Alkolün sosyal mesafeyi arttırdığını söyleyenlere soruyoruz: Yapılan mitinglerin, kongrelerin lebalep dolu olmasının sebebi alkol müdür? Tabii ki de değil. Uygulanan uygulamalar, yasaklar, kısıtlamalar; özellikle eğlence sektörü, bar, kafeler ve biz tekel bayilerine yapılan ideolojik baskıdan öte bir şey değildir. Zaten sokağa çıkma yasağı var belli saat aralığında, hafta sonlarında insanlar nasıl bir araya gelip sosyalleşecek? Avrupa’dan örnekler verildi, tamam. Kamusal alanda alkol tüketmenin birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de idari para cezası vardır lakin hiçbir Avrupa ülkesinde marketlerde alkol satışı yasağı yoktur. Zamanımız olsa ülke ülke konuşuruz burada fakat ülkemizde algı aldatması ve yetki saptırması yapılmaktadır. Mülki amirlikler tarafından ,genelgede olmayan yasaklar sağlıkla ilgili gösterilerek, bizlere odalar aracılığı ile mesaj atılıyor. Hatta yasaklar başladığında zincir marketlerde alkollü içki satışı serbestti ve fakat biz tekel büfelerine yasak geldi. Tepki gösterip sosyal medyada konu üzerine tag açıp sesimizi duyurunca İçişleri Bakanı Sayın Soylu hafta sonu tamamen alkol satışını yasakladı. Yasaklamadaki gerekçe haksız rekabet olarak gösterildi. Peki öyleyse manav, kasap, kırtasiye, tuhafiye, beyaz eşya ve elektronik sigarada haksız rekabet olmuyor mu? Tamamen saçma bir kısıtlama. Zincir marketlere tütün mamulleri satış yasağı geliyor, sigaradaki taban fiyat uygulaması alkol satışında neden olmuyor? Sigarada taban fiyat uygulaması vardır ama tavan fiyat yoktur. Alkolde ise ne taban ne tavan uygulaması vardır, serbest fiyat politikası uygulanması bizleri zincir marketlere boğdurma ver tüketicinin gözünde kazıkçı esnaf konumuna sokmaktadır, anlayacağınız bu yasalar zincir marketleri koruma yasasıdır.

 

Son bir soru sorup ardından ne yapılmalıdır konusuna geçmek istiyorum, alkole uygulanan yüksek vergiler, yasak saatlerinin genişlemesi derken bu durum insanları yasal yollardan alkol tüketmekten uzaklaştırıyor ve ortaya kaçak alkol ve kaçak alkole bağlı başta ölümler, sakat kalmalar ve karaborsa gibi sorunlar ortaya çıkıyor, sizce de böyle mi bu durum? Esnafı nasıl etkiliyor bu durum?

Alkole uygulanan yüksek vergilerin kaçak alkol kullanımının önünü açtığı aşikardır. Bunu bilmek için ekonomist olmaya ya da sektör adına yapılacak bir ankete bile gerek yok.  Tüketici çareyi evinde etil alkolden içilebilir alkol yaparak ya da merdiven altı diye tabir edilen yerlerden alkol tedarik ederek buluyor ve durumu böyle geçiştirmeye çalışıyor. Oysa tarihte örnekleri vardır: İnsanlar ispirto içmeye başlamışlardır. Kara borsa hortlamıştır. Dönemin başbakanı alkol fiyatlarını geri çekmek zorunda kalmıştır. Türkiye’de alkollü içki tüketimi düşüyor. 2020 yılında Türkiye’de toplam alkollü içki tüketimi bir önceki yıla göre 19 milyon 981 bin litre azalışla, 1 milyar 8 milyon 180 bin litreye geriledi. Geçen yıl en yüksek düşüş ise bira tüketiminde görüldü. Aslında bu gerçeği yansıtmamaktadır, çünkü edinilen veriler ve yapılan değerlendirmeler bandrollü ürünlerden ve vergisi peşin alınan satış üzerinden yapılmakta, oysa kaçak alkolün tutanağı olmadığı için tüketilen litre miktarı yanlış bilgidir.

Burada bir parantez açarsak, 1940’larda vatandaşı yüksek alkollü içeceklerden (Kibarca rakı demek oluyor!) uzaklaştırmak için, şarap ve bira gibi düşük alkollü içkilerin fiyatları düşürülürken rakının fiyatı aynı bırakılıyordu. Rakı diğerlerine göre pahalı olunca tüketimi yıllık 8 milyon litreden 5 milyon litreye kadar geriliyor. Bu süreçte şarap ve bira tüketimi haliyle yükselişe geçiyor. Buraya kadar “iyi, hoş…”. Fakat “yüksek alkol” arayan kitle rakıyı pahalı bulunca daha tehlikeli hobiler geliştirmeye başlıyor, mesela ucuz olan ispirto!
Hükümet ispirtonun yaygınlaşması ve bu yüzden ölümlerin yaşanması üzerine, 1947’de rakı fiyatında litre başına 1 liralık indirim yapılacağını duyuruyor ve ortalık karışıyor. Yüksek vergi ve sürekli gelen zamlar tüketiciyi ve bu işi yapan herkesi zor durumda bırakmıştır.

 

Peki sizce: Hem kaçak alkolle mücadele hem esnafın düştüğü ekonomik zordan çıkarma hem de pandemi ile mücadelede alkolü sosyal mesafeyi azaltıcı etkisinden doğabilecek zararları önlemek için neler yapılmadır, sizin çözüm önerileriniz nelerdir?

Siyasi partiler yönetimde belirleyici ve yönlendirici politikalar üreterek toplumun tamamının refah seviyesini yükseltmeye çalışırlar. Burada en önemli ölçüt insan faktörüdür. Çünkü yurttaşlar yöneticilerden hayatlarında aktif olarak belirleyici politikalar beklerken aynı zamanda uyum da isterler. Politikaların, kişilerin sosyal hayatlarında ayrıştırmaya yönelik düşünceleri doğuracak yapıda olması kabul edilebilir değildir. Sosyal anlamda toplumun ayrışması aynı zamanda ekonomik olarak da ayrışmayı beraberinde getirecektir. Alışık olduğumuz her kültürel farklılık bir bakıma bireylerin özgürlük alanlarını da göstermektedir. Nasıl ki Doğu ve Batı arasındaki kültürel farklılıklar, yurttaşların birbirleri arasındaki özgürlük ve eşitlik ilkesinin de en önemli göstergesiyse farklı coğrafyada kültürlerin uyumu, bireylerin toplum içindeki dengesini sağlayan en önemli göstergedir. Son günlerde alkollü içkiler üzerinden toplumun sosyal alışkanlıklarına müdahale edilmesi bu bağlamda önemlidir. Devletin negatif dışsallık modeli baz alınarak, alkolü içkiler üzerinde oluşturduğu baskı ve akabinde alkol tüketimini engellemeye yönelik yüksek vergiler, bireyleri kaçak ve yasal olmayan ürünlere yönlendirmektedir. Yüksek vergi uygulaması ile bireyin kendini alkolün vereceği zararlardan koruyacağı düşüncesi, sağlık sorunları göz önünde tutularak alkollü içkilere ve bu doğrultuda tüketicilere uygulanan politikalar 21. Yüzyıl’da çok fazla anlam ifade etmediği gibi doğru sonuçlar da doğurmadığı bilinmektedir. Alkollü içkilerin bireye verdiği zarar kendi hür seçiminden kaynaklıdır. Devlet elbette bireylerden kaynaklı zararların kamuoyuna vereceği zararın tanzim edilmesine karşılık önlem almakla mükelleftir. Zararın ortadan kalkmasına yönelik olarak kişilerin yaşamlarına müdahale etmek sizce ne kadar doğrudur? Alkol ile mücadeleye yönelik olarak bireylere yapılan baskıdan başka çalışmalar var mıdır? Alkol ile mücadele, vergi artırımı, ürüne ulaşımın engellenmesi, belirli saatlerde yasaklanarak çözüme ulaşılamaz. Mücadelenin temelinde insan olduğuna göre bunun için en mantıklı çözüm yolu eğitim ve öğretimdir. Bugün ülkemizde alkolizm oranı milyonlarda birken, işsizlik ve devamında yoksulluk sınırı yüzdeler ile ifade edilmektedir. Alkol kaynaklı idari ve kamusal suçlar binler seviyesinde oranlarda belirtilirken taciz, tecavüz, kadına şiddet, uyuşturucu kullanımı, kamuda usulsüzlük vb. suçlar yüzdelik dilimler ile ifade edilmektedir. Alkol muhakkak ki sağlığa zararlıdır. Aksini iddia etmek ve savunmak cahilliktir. Buna karşın, çarpık düzenden kaynaklı tüm olan bitenin faturasının alkol tüketenlere mahsup edilmesi adil değildir. Ek olarak alkolün bu denli kısıtlanması, belirli saat aralığına sıkıştırılması, reklam yasağı ve idari para cezaları ülkemizin, batı ülkeler nezdinde Orta Çağ zihniyetini temsil ettiğini göstermektedir. Ülkemizde oynanacak Euro Lig ve Şampiyonlar Ligi maçlarını da hesaba katarsak turizm sektörü de bu durumdan yara almaktadır. Alkol üretimine koyulan kotalar göz önünde bulundurulduğunda, alkol üreticilerinin de hayli zor durumda olduğunu düşünmek yersiz olmayacaktır. Dünya üzüm rezervi ve  şarap piyasası bu durumdan en çok etkilenen taraflardır ve dünyada ilk beşe giren üzüm çeşitlerimiz doğru olmayan politikalar yüzünden yara almaktadır

Türkiye’deki yeni düzenlemelerle dünyadaki düzenlemeleri karşılaştırıldığında en yakın uygulamalar İskandinav ülkelerinde görülüyor. Finlandiya, İsveç ve Norveç’te de TAPDK benzeri düzenleme kurulları yer alıyor. Bu ülkelerde alkol tüketimi, satışı ve reklamı belirli kısıtlamalara tabi. Ancak bunun nedeni bu ülkelerin tutucu olmaları değil. Zira yılın uzun bir bölümünü güneş görmeden geçiren bu ülkelerde intihar, depresyon ve alkolizm eğilimi yüksek. Örneğin İsveç hükümeti son 10 yılda 135 milyon dolar yatırım yapmasına rağmen özellikle gençler arasındaki alkol kullanım oranını düşüremedi. ABD’de ise düzenlemeler eyaletler bazında değişiyor ama yaş sınırı 21. Britanya’da spor faaliyetlerine de açıkça sponsor olabilen alkollü içki firmaları Fransa’da isimleri kullanılmamak üzere sponsorluk verebiliyor. 21 yaşından küçükler hiçbir yerden alkol satın alamıyor. Bu kural katı şekilde uygulanıyor.

2020 Yılı Türkiye Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri

Alkol tüketimi, dünya çapındaki birçok yasa koyucuyu en çok meşgul eden meselelerden bir tanesidir. Başta Avrupa ülkelerini oldukça ilgilendiren bu durumun arkasındaki neden, alkolün toplum sağlığı ve bireysel sağlıkta yaratabileceği negatif etkiler ile devletin insanların yaşam tarzlarına ve bireysel özgürlüklerine müdahale etmesinin sakıncaları arasında gidip gelmekte. Avrupa ülkelerinin oldukça yüksek alkol tüketim miktarlarını hesaba kattığımız zaman, bu çerçevede yapılan düzenlemeleri anlamak biraz da olsa kolaylaşıyor[1]. Yıllık kişi başı saf alkol tüketim ortalaması Avrupa ülkelerine nazaran oldukça az olan Türkiye’de ise, politika yapım süreci açısından durum Avrupa ülkelerine kıyasla oldukça farklı bir rotada seyrediyor. Bu duruma açıklık getirebilmek adına Özgürlük Araştırmaları Derneği bünyesindeki Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak hazırladığımız “2020 Yılı Türkiye Alkol Tüketim Verileri” ile Türkiye’nin 2020 yılı itibariyle alkol tüketimine bağlı önemli bazı verilerini kamuoyuyla paylaşıyoruz.[2]

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2018 yılı verilerine göre Türkiye’de yıllık kişi başı saf alkol tüketim ortalaması 1.4 litredir[3]. Yine 2018’de G20 ülkelerinden Fransa’nın ortalaması 12.33, Almanya’nın 12.91, Rusya’nın 11.19 ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 9.87’dir[4]. Yıllık kişi başı saf alkol tüketim miktarı, ülkelerin alkol tüketimine ilişkin politika-yapım süreçlerine önemli ölçüde etkilediği açıktır. Ancak bu durum, yani kişi başı alkol tüketim oranı ile politika üretimi, beklediğimiz şekilde orantılı ilerlemiyor. Üstünde durmakta fayda var ki, TÜİK’in 2019 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun %74,4’ü hayatı boyunca hiç alkol kullanmamıştır[5].

Alkol politikalarına ilişkin en önemli meselelerden biri vergilendirmedir. Vergiye Dair isimli internet sitesinde Vergi Uzmanı Ozan Bingöl’ün ifade ettiği üzere alkollü içkilerde vergi, ÖTV Kanun’un 12. maddesinin 3. fıkrası gereği her 6 ayda bir artıyor[6]. Dünya Sağlık Örgütü’nün en günceli 2010 yılına ait olan verilerine göre %63,6’lık tüketim oranıyla alkollü içkiler arasında en yüksek tüketime sahip olan bira, bu durumdan haliyle fazlasıyla etkileniyor.[7] Alkollü içecekler üzerindeki toplam vergi son gelen ÖTV zammı ile beraber rekor düzeye ulaşmıştır. Örneğin bayii karı dahil fiyatı 175 lira olan 70’cc lik rakının fiyatının %287’si vergilerden oluşmaktadır.[8]

Yüksek vergilerin kaçınılmaz sonucu olan karaborsa açısından da endişe verici bir tablo ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki, hızla artan raf fiyatlarından dolayı vatandaşların hızla kaçak ve sahte içkiye yöneldiği anlaşılmakta. 2020 senesinde kaçak ve sahte içkiye yönelik ülke genelinde toplam 2 bin 430 operasyon yapılırken toplam 3 bin 547 şüpheli hakkında adli işlem yapıldı. Bu operasyonlarda toplam 1 milyon 20 bin 819 litre kaçak ve sahte alkol ele geçirilirken bu sayı yalnızca 5-23 Ekim tarihleri arasında 161 bin 62 litre olarak verilere yansıyor.[9] Tüm bu esnada, 2020’nin yalnızca son 3 ayında 92 vatandaşımız, ne yazık ki sahte içkiye bağlı olarak hayatını kaybediyor.[10] Yüksek vergilerden dolayı insanımız için cazip hale gelen karaborsa, tüm bu zararların yanı sıra sadece 2020 senesinde 1.5 milyar dolarlık (yaklaşık 9 milyar TL) bir vergi kaybına sebep oluyor[11]

Türkiye’de alkollü içecekler, sigara ve tütün mamullerine yönelik hanehalkı tüketim harcamalarının dağılımına baktığımızda ise yine İstanbul tek başına 2%0,1’lik harcama payı ile birinci sırada yer almaktadır. İstanbul’u %17,3 pay ile TR3 Ege Bölgesi (İzmir) izlemektedir. [12]

 


[1] “European Report on Alcohol Policy: A Review”. EuroCare. 2016., https://www.eurocare.org/media/GENERAL/docs/reports/2016europeanreportonalcoholpolicy.pdf, erişim tarihi 17 Şubat, 2020

[2] Türkiye’de düzenli olarak alkol ve alkol tüketim verilerini takip eden herhangi bir kurum ya da kuruluşun olmaması nedeniyle verilerin bir kısmı 2020 yılına aitken kimi veriler de bu alanda ulusal ya da uluslararası kuruluşlar tarafından önceki yıllarda yapılmış en yakınlı çalışmalardan derlenmiştir.

[3] “Pure alcohol consumption, litres per capita, age 15+”. World Health Organization, https://gateway.euro.who.int/en/indicators/hfa_426-3050-pure-alcohol-consumption-litres-per-capita-age-15plus/visualizations/#id=19443,erişim tarihi 16 Mart 2021.

[5] TUİK, Bireylerin alkol kullanma durumunun cinsiyet ve yaş grubuna göre dağılımı, 2010-2019, erişim tarihi 14 Şubat, 2021

[6]   ‘Son ÖTV Zammı Sonrası Alkollü İçeçeklerde Vergi Yükü’ Vegiye Dair, https://vergiyedair.com/2021/01/04/son-otv-zammi-sonrasi-alkollu-iceceklerde-vergi-yuku/, Erişim tarihi 10 Mart 2021.

[7] ‘Alcohol Comsuption 2010’ WHO Health Observatory, Hannah Ritchie and Max Roser (2018) – “Alcohol Consumption”. Published online at OurWorldInData.org. Retrieved from: ‘https://ourworldindata.org/alcohol-consumption’ [Online Resource], Erişim tarihi 1 Mart 2020

[8] “Alkol tüketimi 20 milyon ton azaldı ama alkoldeki ÖTV geliri yüzde 12 arttı”, Independent Türkçe, https://www.indyturk.com/node/319711/ekonomi%CC%87/alkol-t%C3%BCketimi-20-milyon-ton-azald%C4%B1-ama-alkoldeki-%C3%B6tv-geliri-y%C3%BCzde-12-artt%C4%B1#, Erişim tarihi 15 Mart 2021.

[9] ‘Alkollü İçki Kaçakçılığı Operasyonu’ T.C. İçişleri Bakanlığı, https://www.icisleri.gov.tr/alkollu-icki-kacakciligi-operasyonu, Erişim tarihi 19 Şubat 2021.

[10] ‘Sahte içki 69 günde 92 can aldı’Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/sahte-icki-69-gunde-92-can-aldi/2078733, Erişim tarihi 10 Mart 2020.

[12]   Hanehalkı Tüketim Harcaması (Bölgesel), 2019 https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hanehalki-Tuketim-Harcamasi-(Bolgesel)-2019-33594, Erişim tarihi 20 Şubat 2020

Alkol Yasaklarının İstenmeyen Sonuçları – Michael Lerner

Berlin valisi Gustav Boess 1929 sonbaharında New York’u ziyaret ettiğinde onu ağırlayan Vali James J. Walker’a alkol yasağının ne zaman yürürlüğe gireceğini sormayı planlıyordu. Buna karşın söz konusu alkol yasağı neredeyse 10 senedir yürürlükteydi zaten. Boess’in kafasında böyle bir soru olması yasağın nasıl yürütüldüğüne dair ipuçları veriyor olsa gerek.

19 Ocak 1920’de ABD’de alkol yasağı başladığında gelişmeleri takip edenler bunun çok da iyi devam etmeyeceğini öngörmüştü. Gerçekten de, Amerikan tarihinde alkolü yasadışı ilan etmeye yönelik çoğu çabanın kötü sonuçlar verdiği malumdur. Örneğin 1844’te Massachussets’te bir kasaba alkol satışını yasakladığında kurnaz bir bar sahibi müşterilerinden yalnızca çizgili bir domuzu görmeleri için para aldı, alkol bu gösterinin yanında ikram olarak geliyordu. 1851’de Maine’de katı bir alkol yasağı yasası çıkarıldığında sonuç itidal değil, şehrin işçi sınıfı ve İrlandalı mülteci nüfusu arasından çıkan kin oldu. Neticede Portland’ta 1855’te çıkan ölümcül bir isyan, kanunun ilgasına sebep oldu. Oysa artık alkol yasağı ulusal ölçekte uygulanmaya başlanıyor ve Anayasa’ca kutsanıyordu. Devamındaysa istenmeyen sonuçların kargaşası söz konusu oldu.

Bu durum, alkol yasağı gibi deneysel bir riziko için şaşırtıcı olmamalıydı. Başkan Herbert Hoover’ın 1928’de alkol yasağını tanımlarken kullandığı “muazzam bir sosyal ve ekonomik deney, amacı asil ve oldukça da geniş” ifadeleri sayesinde popüler terminolojiye “asil deney” olarak yerleşmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Deneyin sefil bir biçimde başarısız olmasıysa tüm ulus için oldukça talihsiz oldu.

Alkol Yasağının Ekonomisi

Alkol yasağının destekçileri, ilk başta alkolsüz dönemde gerçekleşmeyen beklentilerinden ötürü oldukça şaşkındı: Kanun yürürlüğe girdiğinde giyim ve ev eşyası satışlarında patlama olmasını bekliyorlardı. Emlakçılar ve ev sahipleri alkollü mekanlar kapandıkça ve mahallelerin refah seviyesi yükseldikçe kira fiyatlarının artmasını bekliyorlardı. Sakız, üzüm suyu ve meşrubat şirketleri, hepsi büyüme bekliyordu. Amerikalılar kendilerini alkolsüz biçimde eğlendirmenin yollarını ararken tiyatro yapımcıları yeni kalabalıklar bekliyordu. Bunların hiçbiri gerçekleşmedi.

Bütün bunlar yerine eğlence sektöründe kapsamlı bir düşüş olduğu kanıtlandı. Yasal alkol satışından herhangi bir kâr elde edemeyen restoranlar gittikçe başarısız oldu. Tiyatro gelirleri artmak bir yana düştü ve beklenen ekonomik faydalardan çok azı ancak gerçekleşebildi.

Bütüne baktığımızda alkol yasağının ekonomik etkileri daha başından olumsuz bir şekilde meydana geldi. Üretim tesislerinin ve alkol satıcılarının kepenk kapatması binlerce işin ortadan kalkmasına sebep olmakla kalmayıp sırasıyla fıçı üreticileri, kamyoncular, garsonlar ve benzeri iş kollarının da binlercesinin piyasadan silinmesine yol açtı.

Alkol yasağının istenmeyen ekonomik sonuçları yalnız bunlarla sınırlı kalmadı. Yasağın en derin etkilerinden bir tanesi de devletin alkolden aldığı gider vergilerinde kendisini gösterdi. Alkol yasağından önce birçok eyalet, bütçelerini karşılayabilmek için alkol satışlarından sağlanan ider vergisine bel bağlıyordu. New York Eyaleti gelirlerinin neredeyse %75’i alkolden sağlanan vergilerden karşılanmaktaydı. Alkol yasağı devreye girince bu gelir aniden ortadan kayboldu. Yasak ulusal düzeyde, Federal hükümete tam 11 Milyon $ vergi kaybına ve bunun icrası için harcanan 300 Milyon $’a mâl oldu. Bunun en kalıcı sonucuysa birçok eyalet ve Federal hükümetin bütçelerini finanse etmek için gelir vergilerine dayanmak zorunda kalması oldu.

Eşitsiz Yürütme

Alkol yasağı, yasak yürütmesinin kovalamacaya benzer doğasından ötürü daha pek çok istenmeyen sonuca yol açtı. On Sekizinci Yasa sarhoş edici içeceklerin üretimi, satışı ve dağıtımını yasaklarken alkol bulundurmayı veya tüketmeyi tam anlamıyla yasaklamıyordu. Alkol yasağının yürütmesini kolaylaştıran Volstead yasasında da alkolsüzlükten kaçınabilmenin önünü açmaya yetecek boşluklar pekâlâ vardı.

Alkol yasağının yasal istisnalarından bir tanesi eczacıların anksiyeteden influenzaya birçok rahatsızlık için viski reçetesi yazmasına izin verilmesiydi. Alkol kaçakçıları, bir eczane işletmenin yaptıkları iş için mükemmel bir kaynak olduğunu çabucak fark etti. Sonuç olarak alkol yasağı döneminde New York Eyaleti’ne kayıtlı eczane sayısı üçe katlandı.

Amerikalıların aynı zamanda dinî sebeplerden ötürü şarap elde etmesine izin verildiğinden kilise ve sinagoglara kayıtlar arttı, bunun yanı sıra cemaatleri için şarap edinmelerine izin verilen hahamların sayısında da ciddi bir artış görüldü.

Amerikalıların evlerinde kendi şaraplarını üretmeleri konusunda yasa pek açık değildi.Göz açıp kapatıncaya kadar üzüm endüstrisi, üzerinde dışarıda uzun süre beklerse fermente olup şaraba dönüşeceği açıklaması bulunan konsantre üzüm suyu kitleri satmaya başladı. Ev tipi kitler teknik olarak yasal değildi ancak Amerikalılar bunları herhangi bir hırdavatçıda, Tarım Bakanlığı tarafından yayınlanmış kullanma kılavuzlarını da halk kütüphanelerinde bulabileceklerini fark etti. Yasa aslında Amerikalıları alkol içmekten alıkoymak adınaydı, fakat bunun yerine onları alkol üretmeyi bilen ustalara dönüştürdü.

Kaçak alkol ticareti halk sağlığı açısından ciddi sonuçlara yol açmıştı. Kaçak alkol ticareti daha kazançlı hale geldikçe, merdiven altında üretilen kalitesi de yerlere düştü. Alkol yasağı sırasında her sene ortalama 1000 Amerikalı kaçak alkolden dolayı hayatı kaybetti.

Alkol yasağının yürütmeye etkisi de aynı şekilde olumsuzdu. Alkolsüz dönemde elde edilen gelirlerin toplamı hem federal Alkol Yasağı Bürosu’nda hem de yerel eyalet düzeyinde ortaya çıkan yolsuzlukları gözler önüne serer nitelikteydi. Polis memurları ve görevliler sıkça rüşvet almak ve kaçakçılık fırsatları tarafından cezbediliyordu. Birçoğunun dürüstlüğünü korumasına karşın hatırı sayılır bir kesimi bu cazibeye yenik düşmek suretiyle alkol yasağı esnasında halkın kamu görevlilerine olan güveninin azalmasına neden oldu.

Yasadışı alkol ticaretindeki büyüme milyonlarca Amerikalıyı suç dünyasına itti. On yıl içerisinde mahkeme salonları ve hapishaneler tıka basa doldu ve hukuk sistemi bununla başa çıkamadı. Alkol yasağı duruşmalarındaki birçok müdafi, duruşmaya çıkarılmak için bir yıla yakın bekletildi. Biriken dosyaların sayısı arttıkça yargı sistemi, biriken davaları temizleyebilmek adına Amerikan içtihat sisteminde ilk kez tezahür eden bir tür “hüküm uzlaşması” sistemine dönüştü.

Yine de alkol yasağının istenmeyen sonuçlarının en büyüğü aslında görmesi en kolay olanıydı. On yılı aşkın süredir uygulanan yasak, içki kullanımında ölçülü olmayı teşvik etmek için ortaya konmasına rağmen alkolde ölçüsüzlüğü ve aşırılığı beraberinde getirdi. Alkol aşırılığına karşı Birleşik Devletlerin icat ettiği çözüm, sorunu daha da kötü bir hale getirmekten başka işe yaramadı. Bu döneme ait istatistikler çok net bir biçimde güvenilmez olsa da Birleşik Devletlerin birçok yerinde insanların alkol tüketimlerinin artarak devam ettikleri gün gibi ortadaydı.

Alkol yasağının istenen sonuçlarına ulaşamadığına dair şüpheye yer yok ve bu beklenmeyen sonuçlar umulan faydalarla kıyaslandığında sonuç maalesef Amerikalılar için oldukça vahim bir durumda. Alınacak nihai dersin iki tarafı var: Çözmeye yeltendiği problemi çok daha karmaşık hale getiren çözümlere karşı dikkatli olunmalı ve Anayasanın asil olsun ya da olmasın deneylere konu olmayacağı asla unutmamalı!

MICHAEL LERNER TARAFINDAN “UNINTENDED CONSEQUENCES” BAŞLIĞIYLA iNGİLİZCE OLARAK KALEME ALINAN BU YAZI WWW.PBS.ORG SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.

Çev: Çağın T. Eroğlu

Orijinal metin kaynağı: https://www.pbs.org/kenburns/prohibition/unintended-consequences/

2021 Yılı Ocak-Mart Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri

Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak 2021 yılının ilk gününden itibaren basına yansıyan haberler üzerinden kaçak alkole yönelik operasyonları ve alkole ilişkin tüketim verilerini ve gelişmelerini sizler için derledik.

Ekibimizin yazılı ve görsel basına yansıyan haberleri gün ve gün izleyerek hazırladığı veriler Türkiye’de kaçak alkolle mücadeleye yönelik artan polis operasyonlarına rağmen bu konuda başarı sağlamaktan uzak olunduğunu göstermektedir.

Geçtiğimiz yıl boyunca 1 milyon litre kaçak alkol ele geçirilmişken bu yılın ilk 3 ayında 220 bin litre kaçak alkol geçirilmiştir. Bu rakamlar göstermektedir ki 2021 yılı sonunda da bizi geçtiğimiz yıla benzer bir tablo beklemektedir.

Geçtiğimiz yıl toplamda 2430 adet kaça alkolle mücadele operasyonu yapılmıştı. 2021 yılının ilk üç ayında ise 255 kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılırken bu operasyonlarda 1187 kişi hakkında adli işlem başlatıldı.

En çok kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılan iller Adana, Muğla, Gaziantep ve Edirne olarak öne çıkmaktadır. Bu operasyonlarda ele geçirilen malzemeler sadece alkollü içecek yapımında kullanılan saf alkol ve damıtma sistemlerinden ibaret kalmamaktadır. Rakı hazırlamakta kullanılmak üzere anason yağları, tatlandırıcılar, boş şişeler ve sahte bandroller dışında ruhsatız tabancalar, tüfekler, kurşunlar, kayıt dışı elektronik aletler, özellikle cep telefonu, bilgisayar; makaron, kaçak akaryakıt ve cinsel gücü artırıcı ilaçlar da ele geçirilmiştir.

2021 yılının ilk üç ayında kaçak alkolle mücadeleye yönelik operasyon haberi görmediğimiz gün sayısı ise sadece 3’tür ve yine aynı dönemde maalesef 9 vatandaşımız kaçak alkol tüketimi nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

2021 yılına ilişkin basına yansıyan haberler üzerinden yaptığımız izleme çalışmalarımızın sonuçlarını her üç ayda bir sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Avrupa ve Türkiye Karşılaştırmalı Alkol Politikaları

Aşırı alkol tüketiminin sağlığa zararları tartışmaya kapalı bir gerçekliktir. Bunun yanı sıra alkollü araç sürmenin, gebelik döneminde alkol tüketmenin bireysel sağlığın da ötesinde halk sağlığına zararlı olduğu da açıktır. Ancak bu gerçeklerin yanı sıra alkol tüketimiyle başı en azından birçok Avrupa Birliği üyesi ülkeye kıyasla daha az dertte olan Türkiye’nin alkol politikalarına ilişkin diğer AB ülkelerine nazaran daha katı bir politika-üretim süreci izliyor olması dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu yazıda, EuroCare’in 2016 senesinde yayınladığı Türkiye’ye dair de izlemelerin kayda geçirildiği Avrupa Alkol Politikaları Raporu’ndan aldığımız veriler ile Türkiye’nin alkol politikası yapım sürecinde Avrupa Birliği ülkelerinin neresinde olduğunu inceleyeceğiz.

2021 Yılı Nisan-Haziran Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri

Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak 2021 yılının ilk gününden itibaren basına yansıyan haberler üzerinden kaçak alkole yönelik operasyonları ve alkole ilişkin tüketim verilerini ve gelişmelerini sizler için derledik.

Ekibimizin yazılı ve görsel basına yansıyan haberleri gün ve gün izleyerek hazırladığı veriler Türkiye’de kaçak alkolle mücadeleye yönelik artan polis operasyonlarına rağmen bu konuda başarı sağlamaktan uzak olunduğunu göstermektedir.

Geçtiğimiz yıl boyunca 1 milyon litre kayıt dışı alkol ele geçirilmişken bu yılın ilk 3 ayında 220 bin litre kaçak alkol geçirilmiş, ikinci 3 aylık bölümünde ise 198.924 litre kayıt dışı alkol ele geçirilmiştir. Bu rakamlar göstermektedir ki 2021 yılı sonunda da bizi geçtiğimiz yıla benzer bir tablo beklemektedir.

Geçtiğimiz yıl toplamda 2430 adet kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılmıştı. 2021 yılının ikinci üç ayında ise 220 kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılırken bu operasyonlarda 837 kişi hakkında adli işlem başlatıldı.

En çok kaçak alkolle mücadele operasyonu yapılan iller İzmir, Hatay, Adana, Muğla olarak öne çıkarken bu illerden Adana ve Muğla ilk üç aylık dönemde de en çok kaçak alkol operasyonu yapılan iller arasındaydı. Bu operasyonlarda ele geçirilen malzemeler sadece alkollü içecek yapımında kullanılan saf alkol ve damıtma sistemlerinden ibaret kalmamaktadır. Rakı hazırlamakta kullanılmak üzere anason yağları, tatlandırıcılar, boş şişeler ve sahte bandroller dışında ruhsatız tabancalar, tüfekler, kurşunlar, kayıt dışı elektronik aletler, özellikle cep telefonu, bilgisayar, makaron, kaçak akaryakıt ve cinsel gücü artırıcı ilaçlar, tarihi eserler de ele geçirilmiştir.

2021 yılının ikinci üç ayında kaçak alkolle mücadeleye yönelik operasyon haberi görmediğimiz gün sayısı ise 16’dır ve yine aynı dönemde maalesef 12 vatandaşımız kaçak alkol tüketimi nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bu ölümlerin 9’u aynı kayıt dışı alkol tüketimi sonucunda yaşanmıştır.[1]

2021 yılına ilişkin basına yansıyan haberler üzerinden yaptığımız izleme çalışmalarımızın sonuçlarını her üç ayda bir sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.


[1] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-tekirdagda-sahte-icki-bir-can-daha-aldi-olenlerin-sayisi-9a-yukseldi-41845941

DSÖ’nün Alkol Tüketimini Düşürmek Amaçlı Aksiyon Planına İlişkin Danışma Raporu

Alkollü içkilere ilişkin düzenlemelerde hassas olunmalıdır. Yasakoyucular, aşırı tüketimin istenmeyen sonuçları ile en temel hak ve özgürlükleri tecrübe edebilmek arasında sağlam bir denge kurmalıdır. Kimi ülkelerde bu sorun yıllar önce çözülmüş, kimisi ise geçmişte birtakım sorunlar yaşamış olsa da bugün onları artık aşmıştır. Ancak bazı ülkelerde alkollü içkilere ilişkin düzenlemeler tartışmalı olmaya devam ediyor, ve bu tartışma yakın zamanda son bulacakmış gibi değil.

Yakın zamanda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından dünya çapında alkol tüketimini düşürmek amacıyla bir aksiyon planı hazırlandı. Özgürlük Araştırmaları Derneği olarak, DSÖ’nün bu önerisinin her ülke için aynı derecede geçerli olmadığına inanıyoruz. Bu nedenle, konu ile alakalı bir danışma raporu hazırlayıp DSÖ’ye sunduk. Yüksek vergiler, kısıtlı erişim ve katı düzenlemelerle, Türkiye DSÖ’nün görmek isteyeceği bir örnek gibi gözüküyor, ancak sonuçlar istendiği gibi olmayabilir.

Bu makalede Türkiye’nin alkollü içkilere ilişkin düzenlemelerine kısa bir bakış atıyoruz. Bununla birlikte, Türkiye’nin alkol tüketim verilerini Batılı ülkeler ile kıyaslıyor, ve her iki durum arasında bir paralellik kurmaya çalışıyoruz. Son olarak, Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu’nun düzenli verilerinden yararlanarak, tüketim-kısıtlama arasındaki dengesizliğin yaratabileceği istenmeyen sonuçları analiz ediyoruz.

Danışma raporu, Çağın T. Eroğlu, Özgürlük Araştırmaları Derneği, Türkiye

Çeviri: İdil Algın

WHO Consultation Response for Alcohol Regulations

Alcohol regulations have always been a delicate area of policymaking. There must be a balance between the undesirable consequences of excessive drinking, and exercising one of the most basic freedoms – drinking freely! There are some countries that have solved this problem long ago, some had challenges in the past. Some of them, however, are still challenging while legislating alcohol-related policies, and the dispute does not seem to end soon.

World Health Organization (WHO) has recently published an action plan, supporting a decrease in alcohol consumption worldwide. We, as Freedom Research Organization, do not believe that every country in the world must face the same regulatory process when it comes to alcohol consumption. Therefore, we have written a consultatory response for WHO’s actions plan. With increasing high tax rates, limited accessibility, and strict regulations, Turkey is an example of WHO’s goals, but the consequences may not be as intended.

In this article, you will find a brief overview of Turkey’s alcohol-related regulations, a comparison of Turkey’s alcohol consumption data to Western countries. Finally, there will be a commentary analysis of the possible consequences of strict regulations, thanks to the recent publications of the Turkish Public Alcohol Policy Watch.

Consultation response from Çağın T. Eroğlu, Freedom Research Association, Turkey

2021 Yılı Temmuz-Eylül Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri

Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak, yakın ilişkide bulunduğu birçok ülkeye göre çok daha az alkol tüketim verileri kaydeden Türkiye’nin alkollü içkilere yönelik uyguladığı kamu politikalarında oldukça katı bir tutum sergilemesini eleştirmekteyiz. Alkollü içkilere yönelik uygulanan ağır vergi külfeti ve erişim kısıtlaması gibi düzenlemelerin alkol tüketimini azaltmaya kabil olduğu iddiası şüphelidir, zira karşımızda mevzubahis kısıtlamalar ile azalabilecek seviyede tüketim yüzdeleri bulunmamaktadır. Sıkça ifade ettiğimiz üzere Türkiye’nin alkollü içki tüketim verileri senelerdir yıllık kişi başı 1 litre saf alkol tüketim ortalamasında seyretmektedir.


Daha doğru bir ifade ile Türkiye’de alkollü içkilere yönelik uygulanan kısıtlayıcı kamu politikaları, olmayan bir sorunu gidermek şiarıyla yürürlüğe konulmuşken, bir şekilde çok daha ciddi ve büyük bir sorun meydana getirmektedir, o sorunun ismi ise kaçak içki karaborsasıdır.


Kaçak içki karaborsasını, kaçakçılık faaliyetleri neticesinde bir biçimde yasadışı bir pazar hâline gelen sahte veya bandrolsüz içki piyasası olarak tanımlamak mümkündür. Türkiye, aşağı yukarı her gün bir veya birden çok kaçakçılık operasyonu ile karşı karşıya kalmaktadır. Emniyet güçleri, muhtelif il ve ilçelerde operasyonlar düzenlemek suretiyle kaçak/sahte içki üreten veya pazarlayan kimselere adlî işlem uygulamakta, ürettikleri ve piyasaya sürmeyi hedefledikleri ürünlere el koymaktadırlar. Bunun en temel nedeni, sahte içkinin halk sağlığına yönelik korkunç bir tehdit teşkil etmesidir. Kaldı ki sahte içkiye bağlı zehirlenmeler neticesinde her sene onlarca vatandaşımız hayatını kaybetmektedir.


Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu olarak, sözünü ettiğimiz bu iki vakıa arasında yadsınamaz bir nedensellik ilişkisi kuruyoruz. Bize göre, Türkiye’nin düşük alkol tüketim oranına karşın uyguladığı katı kamu politikaları, marketten alınacak bandrollü ve güvenilir alkollü içkilere olan erişimi oldukça güç bir hâle getirmektedir. Bunun en bâriz örneği vergilerdir. Gerçekten de, alkollü içkilerin market fiyatları ağır Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) altında ezilmekte, ve nihayetinde markete yansıyan fiyat birçok tüketici tarafından karşılanabilir olmaktan çıkmaktadır. Kurduğumuz nedensellik ilişkisine göre bu senaryodaki sonuç vatandaşın ilgisinin daha kolay ve ucuz erişilebilen sahte/kaçak içkilere yönelmesi olacaktır.


Yüksek vergilerden kaynaklı erişim engelinin kaçınılmaz sonucu hâline gelen kaçak/sahte içki karaborsası, böylelikle büyümekte ve daha büyük bir tehdit hâline gelmektedir. Platform olarak bunu önleyebilmek adına, Türkiye’nin kayıt dışı alkol tüketimine yönelik verileri günlük izliyor ve bu verileri üç aylık periyotlar halinde kamuoyuyla paylaşıyoruz. Her üç ayda bir yayınladığımız “Üç Aylık Türkiye Kayıt Dışı Alkol Tüketim Verileri” ile Türkiye’nin kaçak/sahte içki karaborsası ile vermekte olduğu savaşın ciddiyetini somut veriler yoluyla kamuyoyuyla paylaşıyor ve meselenin ardındaki neden-sonuç ilişkisine dikkat çekiyoruz.
Aşağıdaki tablo, bu yıl yayınladığımız verilerden üçüncüsü olan Temmuz-Eylül verilerini içermektedir. Tabloda kaçakçılık faaliyeti neticesinde kaçak/sahte içki ile birlikte ele geçirilen diğer mallar geçtiğimiz aylardan farklılık göstermezken kaçak/sahte içki dışında en çok ele geçirilen ikinci ürün sahte bandrol olmuştur. Bu, durumun ne kadar korkunç bir sahtekârlık maskesi ardına gizlendiğinin bir göstergesidir.


Üç ay boyunca yalnızca 27 gün kaçak/sahte içki ele geçirilen bir operasyon yapılmadan geçmiştir, bu da üç aylık periyot için oldukça sık bir operasyon aralığı anlamına gelmekte, nihayetinde toplam 117 operasyona işaret etmektedir. Bu operasyonlar neticesinde toplam 530 kişi hakkında yasal işlem başlatılmış olup, toplam 101,238 litre kaçak/sahte içki ele geçirilmiştir. Her ne kadar bu üç aylık periyotta hiçbir vatandaşımızın sahte/kaçak içkiye bağlı bir sebepten dolayı hayatını kaybettiğini söylemesek de ele geçirilen litre ile operasyon sıklığı, ortadaki tehditin ne kadar korkutucu olduğunu gözler önüne sermektedir.
Önümüzdeki üç aylık periyotta, daha özgürlükçü kamu politikaları ışığında, erişimi daha yüksek market fiyatları, düşük vergiler ve rahatlatıcı kayıt dışı alkol tüketim verileri ile karşınızda olmayı ümit ediyoruz!

Covid-19 Pandemisi Sırasında Uygulanan Alkol Yasaklarının Etkileri – Ed Butler

Bazı ülkeler pandemi sırasında hastane doluluk oranlarını düşürmek için alkol tüketimine ilişkin yasaklar koydu. Peki bu yasaklar ne kadar etkili oldu?

COVID-19 salgını, dünyanın dört bir tarafındaki insanları iş sağlığı ve güvenliği endişesiyle aylarca evlerine hapsetti. Farklı ülkelerdeki çoğu insanın bu durumun olumsuz etkilerini azaltmak için alkollü içeceklere yöneldiğini söylemek yanlış olmaz. Nisan ayında yapılan bir anketin sonuçlarına göre: İngilizlerin %21’i karantinaya girdikten sonra daha fazla alkol tüketmeye başlamış. Kanadalılar için de aynı oranlar geçerli diyebiliriz.

Fakat Güney Afrika’da farklı bir durum yaşandı. Hükümet, alkol kullanımı ve satışını yasaklayan bir dizi yeni uygulamayı yürürlüğe koydu. Gerekçe olarak ise hastanelerde alkole bağlı hastalık, yaralanma ve yatılı tedavilerin azalacağı ve COVID-19 hastalarına daha fazla yatak kalacağı gösterildi. Esasında bu tip yasakları uygulayan tek ülke Güney Afrika değildir. Tayland ve Hindistan da pandemi sırasında alkol kullanımı ve satışıyla ilgili çeşitli yasaklar getirdi; Kenya ise restoranlarda alkol satışını yasakladı.

Güney Afrika Cumhuriyeti, 4 ay süren alkol yasağını nihayet 15 Ağustos’ta kaldırdı. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre dünyanın en fazla alkol tüketen insanlarına ev sahipliği yapan ülke, yasağın kaldırılmasını memnuniyetle karşıladı. Geçmişte, Beyaz bir azınlık tarafından yönetilen Güney Afrikalı Siyahilerin alkol tüketmelerine izin yoktu ve Siyahiler için illegal barlar bir özgürlük sembolü olarak görülüyordu. İşte böyle bir ortamda alkol tüketimi, Apartheid (Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1994 yılına kadar yürürlükte olan ve beyaz olmayan ırklar arasında yasal olarak bir ayrımı öngören politika) sonrası artık bir yaşam biçimi haline gelmişti. Bir bar müdavimi o zamanlar için Business Daily’ye “Ne diyeceğimi bilmiyorum; sadece çok bunalmıştım” diye konuşuyor ve yasakların kaldırılmasının onu ihya ettiğini söylüyor. Soğuk bir Castle Lager söyleyen bir diğeri ise “Sanki bir milyon dolar kazandım” diyor.

Peki yasağın etkisi neydi? Güney Afrika’nın bu konuda fazla seçeneği olduğunu da söyleyemeyiz. Ağustos ayının başlarında dünyada en çok vaka görülen 5. ülke konumuna yükselmişti ve virüsün yayılım hızına bakılırsa hastanelerde daha çok yatağa ihtiyaç duyulacaktı. Geçici yasaklardan dolayı işini kaybeden barmen Johannes Ramatsi gibi birçok insan içki yasaklarının bunu aşabilmenin en iyi yolu olup olmadığını merak ediyordu: “Çok kötü hissediyorum ve bütün gücümle işime geri dönmek istiyorum. Çünkü çocuklarıma yiyecek bir şeyler götürmeliyim. Benim 4 çocuğum var.”

‘Toplumsal Sorunlar’

Bunlar kesinlikle alkol endüstrisinin darbe aldığı anlamına geliyor. Alkol Üreticileri Birliği Başkanı Lucky Ntimane, Güney Afrika’da alkol endüstrisine bağlı işlerde çalışan 1 milyon insan olduğunu ifade ediyor. Ülke ekonomisinin bir şekilde bu sektör tarafından yönlendirildiğini iddia ediyor. Ntimane, “Ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYH) %3’nü alkol endüstrisi oluşturuyor.” diyerek ekliyor. Ayrıca alkol yasaklarının başka bir olumsuz boyutuna da dikkat çekiyor: Yasadışı alkol imalatı.

Tarih boyunca, 1920’ler ve 1930’lar ABD’sinde olduğu gibi, alkol tüketimini yasaklayan çoğu ülkede durum böyle ilerlemiştir. Bugün de durum bundan farklı değil. Meksika’nın bazı eyaletlerinde de pandemi sırasında alkol satışının yasaklanması, metil alkol içeren alkol satışı gibi yasadışı faaliyetleri artırdı ve bu da birçok vatandaşın hayatını kaybetmesine neden oldu. (Elbette mayıs ayında Güney Afrika’da karaborsaya düşen tek şey kaçak içki değildi, aynı zamanda karantinada yasaklanan sigara da illegal yollarla satılmaya başlanmıştı.)

Tabii yasal olarak tüketilen alkolün de zararlarını inkâr edemeyiz. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 4,5 milyon insanın ölümüne yol açan: 60 civarında majör hastalık ve yaralanmayla bağlantılı alkol tüketimini dünyanın en büyük sağlık riski olarak adlandırıyor. Güney Afrika, “doğal olmayan” ölüm sayılarında dünyadaki en yüksek oranlardan birine sahip. Her yıl 14.000’in üzerinde insan trafik kazalarında hayatını kaybediyor ve her gün 60 kişi öldürülüyor.

Aile içi şiddet üzerine çalışan araştırmacı Bongiwe Ndondo, kadınlara yönelik saldırıların çoğunun alkol kaynaklı olduğunu ve pandemi sırasında uygulanan kısıtlamaların toplum üzerinde olumlu etkileri olduğunu söylüyor.

Bölgede konuştuğumuz birçok kadın bizlere toplum içinde daha önce hiç olmadıkları kadar iyi ve güvende hissettiklerini anlatıyor. Ndondo, birçok insanın yasaklardan memnun olduğunu ve çoğunun da “tüm toplumsal sorunların kaynağı” olan alkolün tamamen yasaklanmasıyla ülkenin nasıl bir dönüşüm yaşayacağını merak ettiğini belirtiyor.

Bu sorunlar yasakların kaldırılmasıyla artışa geçti. Güney Afrika’daki hastanelere yapılan acil girişleri ikiye katlandı ve bunların %85’i araba kazaları, motosiklet kazaları, tecavüz, bıçaklamalar ve silahlı saldırılar gibi alkolle ilişkili olaylardan kaynaklandı. Tygerberg Hastanesi doktorlarından Katie Jordaan, “Pek çok hasta hastaneye kafasında bir travma olup olmadığını merak edeceğimiz kadar sarhoş geliyor. Bu kesinlikle çok yorucu.” diyor. Meslektaşı Scott Mahoney ise aile içi şiddette gözle görülür bir artış olduğunu söylüyor. “Zaten sağlık hizmeti sağlamakta sorun yaşayan bir ülkenin yaralanma ve kazalara neden olan alkol bağımlılığı ile mücadele edebilmesi oldukça zor” diyerek sözlerini noktalıyor.

Yasağın gizli tehlikeleri

 Alkol Üreticileri Birliği Başkanı Lucky Ntimane, hükümetin işlerini kaybeden yüz binlerce insanı öylece ortada bıraktığını söylüyor ve ekliyor: “Sorunun çözümünü alkolü tamamen yasaklamada aramamak lazım; bu sorunun uzun vadeli ve etkili çözümü ancak geniş kapsamlı yeni bir eğitim sistemi ile mümkün olabilir.” 

“Ülke olarak alkol kullanımı ve bunun toplumsal zararları ile mücadele etmekten korkuyoruz. Aslında COVID-19 pandemisi bizlere alkolle olan sağlıksız ilişkimizi yeniden gözden geçirmemize fırsat tanıdı.” diyor. “Bir meyhane sahibi olarak bunları söyleyebilecek tecrübe ve güce sahibim. Mesela bir müşterime ‘artık yeterince içtin’ diyebiliyorum.”

Harvard Üniversitesi ekonomistlerinden Jeffrey Miron ise, alkol yasaklarının alkol tüketimini ve merdiven altı alkol imalatını artırdığı için daha büyük sorunlara yol açtığını iddia ediyor.

“İllegal yollarla üretilmiş alkolün birçok olumsuz özelliği var: Şiddete yatkınlığı artırır, kalite kontrolü yoktur ve fazla kullanımda kazalara ve zehirlenmelere yol açabilir.” diyor ve ekliyor: “Yaşanan vergi kaybı da ayrıca hesaba katılmalı.”

Miron, alkolden alınan vergilerin çoğu ekonominin büyük bir kısmını oluşturmadığını ama sektörün tamamen yasaklanmasının “ekonomi üzerinde olumsuz etkilere neden olacağını” söylüyor. Şöyle düşünelim: “İnsanlar işlerini kaybettiklerinde depresyona giriyorlar ve artık sağlık sigortaları da olmadığı için sağlık sistemi bu durumdan olumsuz şekilde etkileniyor.” COVID-19 pandemisi söz konusu olduğunda ise restoran veya barlar gibi hastalığın yayılım hızını artırabilecek işletmelerin faaliyetlerinin kısıtlanmasının yerinde bir halk sağlığını koruma önlemi olduğunu söylüyor. Bu işletmelerin paket servis yapmasının veya işletmelerde alkol satışının serbest bırakılmasının ekonomi açısından dengeleyici bir etki yaratacağını ekliyor. Miron, şiddetin önüne geçmek için alkol kullanımını yasaklamanın bir işe yaramayacağını söylüyor. Yasaklar sırasında organize suçlar ve yasadışı faaliyetler artığı için, ABD örneğinde olduğu gibi, şiddetin arttığını belirtiyor. Nedenini sorduğumuzda “yeraltı dünyasında sorunlar avukatlar aracılığıyla değil silahlar ile çözülüyor da ondan“ diye ekliyor.

California Üniversitesi’nde Kriminoloji ve Ekonomi üzerine çalışan Emily Owens, birçok ülkenin grevler yaparak durumu dengelemeye çalıştığını dile getiriyor. “Alkol, insanların tüketmekten keyif aldığı bir şey: Bu güzel. Genel olarak alkol tüketiminden fayda sağladığımızı bile söyleyebiliriz. Ancak belirli noktalarda, alkol tüketimi gerçekten toplumsal sorunlara sebebiyet verebiliyor.” Owens, yüksek vergiler alınmasının ya da alkolün daha pahalı hale gelmesinin alkol tüketmek isteyen insanların bunu yasal yollarla yapabilmelerine izin verdiğine inanıyor, ancak bu durumun insanları “şu anda istedikleri kadar tüketmekten alıkoyduğunu” ekliyor.

Aile içi şiddet verilerini takip eden araştırmacı Bongiwe Ndondo, uzun vadeli cevaplar ne olursa olsun, kısa vadeli alkol yasaklarının Güney Afrika’da aile içi şiddet vakalarını azalttığını ve daha kapsamlı düzenlemelerle bu durumun daha da ileri taşınabileceğinin umudunu verdiğini söylüyor. Güney Afrika’da çok fazla alkol tüketildiğini dile getiriyor. “Bazı kısıtlamaları tam bir yasaklama olmadan nasıl devam ettirebiliriz?” sorusunun cevabını arıyor.

Bu sorunun yanıtını bulmak, pandemi olsun ya da olmasın, çoğu ülkeye ya da topluluğa olumlu anlamda katkıda bulunacaktır.

Ed Butler tarafından İngilizce olarak kaleme alınan bu yazı, 17.09.2020 tarihinde www.bbc.com sitesinde yayınlanmıştır.

Orijinal metnin kaynağı: https://www.bbc.com/worklife/article/20200917-the-impact-of-banning-alcohol-during-covid-19